1683 yılında gerçekleşen II. Viyana Kuşatması, hem Osmanlılar hem de Avrupalılar için bir dönüm noktası olmuştur. O zamana kadar Avrupa devletlerinin gözünde yenilmezlik imajı taşıyan Osmanlılar, II. Viyana Kuşatması sonrasında yenilmezlik düşünü kaybetmiş ve dünya üzerindeki güç dengeleri yavaş yavaş değişmeye başlamıştı.
Osmanlılar için 1683 yılında meydana gelen II. Viyana Kuşatması bir dönüm noktası olmuştur. Bu dönüm noktası sadece Osmanlıları değil, aynı zamanda Avrupa devletlerini de etkilemiştir. Osmanlı Devleti savaşı kaybetmiş ve geri çekilmek zorunda kalmıştır. Osmanlıların II. Viyana Kuşatması'nda zorunda olduğu geri çekilme sonrasında yaşadığı bunalım ve yanılgılar nedeniyle devletin içinde bazı sorunlar ile karşı karşıya kalmıştır. Devletin yaşamış olduğu sorunlar arasında ortaya çıkan ekonomik kriz ve devletin kendi içinde karşılaştığı sorunlar, toplumsal düzensizliğin artması, askerlerin itaatsizliğinin ortaya çıkması gibi sorunlar örnek verilebilir. 1689 yılında göreve gelen Köprülü ailesinden ve aynı zamanda Köprülü Mehmed Paşa'nın oğlu olan Köprülü Fazıl Mustafa Paşa, yaklaşık 2 yıl süren sadrazamlığı sırasında devleti içinde bulunduğu durumdan kurtarmaya çalışmıştır. Ancak, 1691 yılında meydana gelen Salankemen Muharebesi'nde Avusturyalıların üstüne yürüdüğü anda vurularak şehit edilmiş ve paşanın savaş esnasında şehadeti sonrasında devlet içinde sorunlar yeniden ortaya çıkmıştır.
Osmanlı Devleti'nin 1691'den sonra süren devlet içindeki karışıklıkları bir türlü bitmemiş ve düzensizlik artmıştı. 1697 senesinde Osmanlı orduları ile Avusruya arasında gerçekleşen Zenta Muharebesi'nde Osmanlıların Avusturya karşısında yenilgisiyle Osmanlılar geri çekilmeye devam etti ve Osmanlı Devleti toprak kayıpları yaşamaya başladı. 1699 yılında Osmanlılar ile Kutsal İttifak Devletleri arasında imzalanan Karlofça Antlaşması ile Avrupalıların gözünde daha öncesinde ortaya çıkan yenilmezlik imajı (II. Viyana Kuşatması'ndan sonra Osmanlıların Avusturyalılara yenilmesi) bir nevi bu antlaşma ile tescillenmişti. Bu antlaşmadan itibaren Osmanlılar Orta Avrupa'daki topraklarının çoğunu kaybederek Macaristan ve Erdel'de hâkmiyet sürdüğü topraklarını terk etmek zorunda kalmıştır. İlerleyen dönemlerde Osmanlı Devleti kendini toparlamak istese de devletin içinde çıkan siyasi kargaşalar, toplumsal huzursuzluğun artması ve ordu düzeninin bozulması gibi nedenler ile Osmanlıların eski gücünü kaybettiği ortaya çıkmıştır.
(Karlofça Antlaşması için yapılan müzâkere)
18. yüzyılın başlarında Avrupa'nın o dönemde iki büyük gücü olan Osmanlı İmparatorluğu ve Kutsal Roma İmparatorluğu iki güçlü devlet olarak önemini korumuştu. Ancak, 18. yüzyılda bu iki devlet gücünü yavaş yavaş kaybetmeye başlamış ve akabinde İngilizler, Fransızlar, Ruslar ve Prusyalılar; Kutsal Roma İmparatorluğu ve Osmanlı Devleti yerine tarih sahnesine çıkıyorlardı (Yalnız Kutsal Roma İmparatorluğu ile Osmanlı Devleti eski gücünü kaybetmiş olmasına rağmen o dönemlerde tarih sahnesinde halen daha yer almaktaydılar). İsmi geçen devletler ilk zamanlarda (16. ve 17. yüzyıllar) küçük devletler olarak görülürken, giderek artan güçleri ve kurdukları stratejilerin başarıları ile imparatorluk olarak ön plana çıkmışlardır.
18. yüzyılda yükselen bu güçler, o dönemin devletleriyle (Osmanlı ve Habsburglar) ittifaklar kurarak güçlerini kanıtlamaya çalıştılar. Örneğin; 18. yüzyılda kurulan Habsburg ve Rusya ittifakı sonucunda Osmanlılara karşı bir mücadele başlatılmış oldu. Aynı şekilde bu ittifaka benzer bir ittifakta 19. yüzyılda Osmanlı Devleti'nin Kırım Savaşı (1853-56) esnasında yanlarına hem Fransızları hem de İngilizleri çekerek Kırım Savaşı'nda Ruslara karşı savaşmışlardır. Yapılan bu ittifaklar doğru yerde ve zamanda kullanıldığı zaman devletler nezdinde diplomatik başarıları da beraberinde getirerek güç ve üstünlüklerini diğer devletlere karşı kanıt olarak sunmaktadırlar. Böylece kendilerini öne çıkaran devletler güç ve performanslarını göstererek ilerleme kaydetmiş ve Avrupa'daki güç dengelerini de değiştirerek kendi amaç ve hizmetlerine göre yeniden tasarlamayı başarmışlardır.
(Fransa-Osmanlı-Britanya Üçlü İttifakı'nı gösteren bir tablo, Louis-Emile Pinel de Grandchamp, 1855)
Avrupalı devletlerin birbirleriyle yaptıkları bu ittifaklar sonucunda kendi aralarında bir iç rekabet alanı da ortaya çıkmıştır. Örnek vermek gerekirse; Kanuni Sultan Süleyman döneminde Osmanlı'nın Fransızlara verdiği kapitülasyonlar sadece Fransızları nezdinde kalmamış; artık diğer Avrupa devletlerinin de önceliği haline gelmişti. Kendi güçlerini kanıtlayan Avrupa devletleri Fransızlar gibi Osmanlı Devleti içinde imtiyazlar (kapitülasyonlar) istemiş ve ilerleyen süreçlerde Fransızlar gibi imtiyazlara sahip olmuşlardı. Verilmiş olan bu kapitülasyonlar ticari ilişkilerin habercisiydi ve göz önüne geldiğinde bu durum aslında savaşın tam tersi olarak görülmektedir. Çünkü o dönemde günümüzdeki şekilde bir barış kavramının olmadığı dikkate alındığında savaşın tam tersinin ticaret olduğu görülmektedir ve güçlü devletler ikili ilişkilerini ticari şekilde ele alarak barışı sağlamışlardır.
Ticari rekabetler 1815 yılında gerçekleşen Viyana Kongresi sırasında ortaya çıktı ve o sene Viyana Kongresi'ne 12 devlet (Britanya, Prusya, Avusturya, Fransa, Rusya ve diğer Avrupa devletleri) katılmıştı. Katılan bu devletlerin hepsinin ticari bir rekabet içerisinde olması sebebiyle Avrupalı devletlerin ticaret yarışı başlamıştı. Böylece Avrupa'da yeni güçler doğmuş ve eski güçler önceki dönemlere istinaden eski güçlerini kaybederek kendilerini gösteren büyük güçler ile ittifak kurarak Avrupa'nın yeni oyun kurucuları ile anlaşmak mecburiyetinde kalmışlardır.
Comments