top of page

ABDULHAMİD'İN JURNALCİLERİ

Yazarın fotoğrafı: Ali Yağız BaltacıAli Yağız Baltacı

Abdulhamid'in jurnalcilerini bilir misiniz? 1908 Devrimi'ne ilerleyen süreçte Saray'a gazeteci ve subay ihbar eden bir istihbarat teşkilatı vardı. Yıldız Sarayı Teşkilatı adı verilen bu yapı doğrudan Sultan İkinci Abdülhamid'e bağlı çalışıyor ve Saray'a sürekli muhalif haberler yapan, yazılar yazan gazetecileri iletiyordu... Peki, o jurnalciler bugün ne yapıyor?

Daha sonra bir sansür mekanizması kuruldu. Yalnızca Saray'ın sansür denetiminden geçen gazetelerin yayımlanmasına izin verilmeye başlandı.


"İstibdat Dönemi" olarak adlandırılan bu süreç 24 Temmuz'da 1908 Devrimi'nin gerçekleşmesiyle sona erdi.


24 Temmuz 1908 günü, İstanbul'da çıkan bir avuç gazete, kendi aralarında sansürcüleri içeri sokmama ve gazetelerini sansüre yollamadan basma kararı verdiler.


Bu yüzden 24 Temmuz, günümüzde bile "Basın Özgürlüğü için Mücadele Günü" olarak kutlanıyor.


Abdulhamid gitti ama sansür ve baskı geleneği bitmedi.


Bu sefer de ittihatçıları eleştiren gazeteciler saldırılara uğramaya başladılar.


Birinci Dünya Savaşı'nın kaybedileceğinin yavaş yavaş belli olduğu 1917 sonlarında, ittihatçı silahşorlar olumsuz savaş havadisleri verdiklerini tespit ettikleri gazeteleri basarak yayımları durdurlar.


İttihatçılar gitti Kemalistler geldi...


Baskı yine bitmedi.


Atatürk'ün en yakınlarından ve Milli Mücadele Dönemi'nin kahraman gazetecilerinden Yakup Kadri Bey, hükümetin ekonomi politikalarını eleştirdiği için bir anda kendisini Tiran'da elçi olarak buldu.


Yakup Kadri, gazetecilikten diplomatlığa zoraki geçişini "Zoraki Diplomat" isimli eserinde anlattı.


Atatürk'ün en sevdiği sofra arkadaşlarından birisi olması bile kendisini kurtaramamıştı.

Liberal ve özgürlükçü söylemlerle 1950 yılında iktidara gelen Demokrat Parti ilk yıllarında basını özgür bıraktı.


Ancak onlar da gücün tadını almakta çok gecikmediler.


1950'lerin ortalarından itibaren basın üstündeki baskılarını artırdılar.


İsmet İnönü'nün damadı Metin Toker, Başbakan Menderes'in olmadığı bir toplantıda demokrat partili vekillerin disiplinsiz hareket etmesini "kedi ortada yokken fareler cirit atarmış" şeklinde kaleme alınca kıyamet koptu.


Çok sinirlenen Menderes, "kimse bu muhterem heyete sıçan diyemez. Çok mühim bir zatın damadı olmanız da sizi kurtaramaz. Bu heyete sıçan diyeni kuyruğundan tutarlar, sıçan deliğine tıkarlar."


Başbakan'ın talimatı sonrası Metin Toker hapse atıldı. İsmet İnönü'nün torunu Gülsün Bilgehan, babası hapisteyken dünyaya geldi.


O dönemde hükümeti eleştiren tüm yazıları sansüre takılan Çetin Altan, bu duruma "Fasulyenin Faydaları" yazısını yazarak dikkat çekmişti.

27 Mayıs 1960 sonrası bu sefer dokunulmaz olan askerlerdi.


Askerlere karşı kalem oynatmanın ciddi bir terör suçu haline gelmesi 12 Mart'ta da, 12

Eylül'de de 28 Şubat'ta da devam etti.


İşin en acı ve ironik tarafıysa şu oldu:

Fazilet Partisi'nden kopan genç yenilikçiler tarafından kurulan ve tüm kuruluş hikayesi baskılara karşı demokrasi ve özgürlük savunusu olan bir hareket günümüzde medyaya en büyük baskıyı uygulayan iktidar partisine dönüştü.


Esasen 23 yıllık Ak Parti iktidarında medyaya yönelik baskılar bugün başlamadı.

İktidarın 2011 yılına kadar çok kuvvetli bir koalisyon kurduğu Gülen Cemaati, çeşitli davalar silsilesiyle, sahte deliller ve tuzaklarla onlarca gazeteciyi tutuklamıştı.

2013 sonrası büyük bir savaşa tutuşan Ak Parti ile Cemaat'in o günlerde muhalif gazetecilere yönelik tüm bu operasyonlarda birlikte hareket ettikleri de su götürmez bir gerçek.


2016'daki darbe girişimi sonrası Gülencilerin tasfiyesi baskıları bitirmedi bilakis daha da artırdı. Artık olağanüstü hal vardı.


Bu sefer de iktidara karşı yazılan tüm yazılar tehdit olarak kabul edildi.

Türkiye, 2025 yılı itibarıyla hukukta dünyada 117, basın özgürlüğünde 153'üncü sırada bulunuyor.


21. yüzyılın ilk çeyreğini tamamladığımız bu günlerde hala gazetecilere ciddi baskılar yapılabiliyor.


Bunun son örneğini toplumsal muhalefetin en yoğun şekilde takip ettikleri kanal olan HALK TV'nin üst düzey yöneticilerine yapılan operasyonlarla gördük.

Üç gazeteci için adli kontrol tedbiri uygulanırken bu kanalın genel yayın yönetmeni Suat Toktaş tutuklandı.


Neden diye sorduğunuzu duyar gibi oluyorum.


Sebebi şu:

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun işaret ettiği bilirkişi ile yapılan telefon görüşmesinin televizyonda yayınlanması.


En fazla "kabahatlar" konunu üstünden değerlendirilebilecek bir mesele yüzünden büyük bir kanalın yöneticilerinin gözaltına alınması Türkiye için son derece talihsiz bir durumdur.

İşin daha trajik tarafıysa Abdulhamid'in Jurnalcilerinin 120 yıl sonra hala görevde olmalarıdır.


Comments


bottom of page