ACEMOĞLU'NUN ERKEN CUMHURİYET DÖNEMİ YORUMLARI VE YÜZLEŞİLEMEYEN GERÇEKLER
- Ali Yağız Baltacı
- 17 Kas 2024
- 3 dakikada okunur
Öte yandan özellikle 2016 sonrası Erdoğan çizgisinin bünyesine dahil ettiği milliyetçiliğin "Kemalizm" paketini de barındırdığı su götürmez bir gerçek.

Nobel ödüllü bilim insanı Daron Acemoğlu, katıldığı Youtube programında Atatürk ve Erken Cumhuriyet Dönemi'ne ilişkin, daha önce kitaplarında da yazdığı bir takım görüşlerini açıkladı.
Bu görüşler her ne kadar yeni olmasa da büyük bir ilgi, merak ve tepkiyle karşılaştı.
Peki Daron Acemoğlu'nun bu kadar tepki toplayan sözleri nelerdi?
Şu şekilde özetlemek mümkün:
"Atatürk politik sistemi açabilmek gibi bir elinde opsiyon olmasına rağmen tam tersini yapıyor. Elinde gücü merkezileştirmeye çalışıyor. Osmanlı'dan başlayarak, yani 1. Dünya Savaşı'ndan önceki parlamentolara bakarsanız daha çoğulcu bir sistem var. Atatürk, İttihat ve Terakki Partisi'nden geliyor. İttihat ve Terakki bir kurum olarak, bir düşünce olarak tabii ki demokrasiye çok yakın değil. Önemli olan bu konu. Çünkü yani sonuçta halka bir şeyi empoze edersen bu sonunda geri tepiyor. Yani bunun başka hiçbir yolu yok. Hiçbir yerde biz bunu empoze ettik de geri gelmedi yok."
İlk olarak şunu ifade ederek başlayalım; Acemoğlu'nun bu yorumları hangi niyet ve maksatla yaptığını bilmiyorum. Salt bu cümlelere odaklanarak değerlendiriyorum:
Bu ifadelerde herhangi bir yanlış yok.
Türkiye'de kemalist entalijansiyanın artık Atatürk yaklaşımlarını gözden geçirmesi ve Atatürk'ü hayallerle değil gerçeklerle sevmeleri gerekiyor.
Mustafa Kemal Paşa, Selanikli orta sınıf bir aileden çıkmış Osmanlı Generali. Ömrü cephelerde savaşlarda geçmiş. Ne gençlik yaşamış ne huzur bulmuş. Memleketini kaybetmiş, ülkesi yıkılmış perişan olmuş, ailesi muhacir olmuş. Vatan kurtararak kelle koltukta iktidara gelmiş, iktidarı eline geçirinceye kadar çekmediği çile, yaşamadığı zorluk, geçmediği ateş çemberi kalmamış.
Bir elinde tabanca bir elinde darağacı uğraşmış durmuş.
Kayda değer bir bölümü Kurtuluş Savaşı'na bile destek vermeyen Anadolu ahalisine demokrasi armağan ederek mi yeni bir ülke inşa edecekti?
Anadolu'da böyle bir sosyal tabandan söz edebilmek mümkün mü?
"Dönemin koşulları" klişesine yaslanmak değil bu sadece anokranizm batağına saplanmadan tarih bilimine uygun şekilde dönemi anlayabilmek.
Artık Cumhuriyetimiz 101 yaşında.
Gerçeklerle yüzleşmek ve barışmak zorundayız.
Bu gerçeklerin en temeli Cumhuriyet Devrimi'nin "Kemalist Elites" olarak isimlendiren kurucu babaların vizyon ve fikirleriyle teşekkül ettiğidir. Burada Atatürk'ten demokrat bir tavır beklemek hem tarih bilimi açısından gülünç hem de 1920'lerin Anadolu halkını tanımıyor olmaktır.
Bu konuyu biraz daha açalım...
Mustafa Kemal Paşa’nın Milli Mücadele dönemini anlatırken hem Nutuk’ta hem de yakın arkadaşlarıyla sohbetlerinde sıkça kullandığı bir ifade vardır:
“Bir elimde tabanca bir elimde darağacı vardı”.
Gazi Paşa’nın bu sözünde en ufak bir abartma olduğunu kimse iddia edemez zira gerçekten de Anadolu’da yeni bir kurtuluş arama serüveni neresinden tutsanız elinizde kalacak bir kısır döngüydü.
Nitekim, kendisi de “Ya İstiklal Ya Ölüm” diyerek süreci özetlemişti.
Anadolu’da teşkilatlanmak, silahlanmak, kadrolaşmak, yenilgilerin içinde tükenmiş halkı yeni bir mücadeleye inandırmak en zor olandı.
Para ve silah bir şekilde bulunurdu ama Paşa için en kritik konu Anadolu’da bu örgütlenmeyi oluşturmak ve yönetmekti…
En zoru ise Padişah/ Halife'nin savaş istemiyor olmasıydı. Anadolu’da direniş adete yetim doğmuş bir çocuk gibiydi…
Mustafa Kemal Paşa çözümü; liderleri yurt dışına kaçmış; İstanbul’da ve Anadolu’nun her tarafında sahipsiz, boyun bükük, yılgın ve küskün kalmış İttihatçı kadrolarda buldu…
Bu kadrolar da milli mücadele örgütlemek için gittikleri birçok Anadolu köyünden kovuldular.
Milli Mücadele böyle bir atmosferde, yalnızca Yunanistan'a değil toplumsal dinamiklere karşı da verildi.
En zorlu ve sancılı günler geride kalmış; Sakarya kıyılarına püskürtülen Yunan Ordusu, bir sene sonra Dumlupınar’da imha edilmiş; TBMM Orduları coşkuyla İzmir’e girmişti.
Mustafa Kemal Paşa başarmıştı. Artık o bir milli kahramandı…
Ancak bu noktadan sonra işi çok daha zordu çünkü kurmak istediği yeni devletin temellerini atarken arkasında kenetlenecek bir halk gücü yoktu.
Kolay olanı tercih etseydi, halkın alışkın olduğu teammüler çerçevesinde bir yönetim dizayn ederdi. Zor olanı seçti ve ömrü boyunca kendisini üzüntüye ve efkara gark edecek
Devrim ile halkın doku uyuşmazlığını yaşadı.
Nitekim, 1933 yılında, Cumhuriyet'in 10. yılında yaptığı konuşmada, ümitvar ve coşkulu bir konuşmanın ardından "Bu söylediklerim gerçek olduğu gün senden ve tüm beşeriyetten dileğim beni hatırlamanızdır" yazacaktı.
Neyse ki bu hüzünlü kelimeleri konuşma metninden çıkardı.
Konunu özüne tekrar dönelim:
Atatürkçü toplumun büyük kesimi hala erken cumhuriyet dönemini toz pembe hulyalarla anımısıyor. Atatürk'ü de ihtilalci, devrimci, otokrat, asker kökenli bir kurucu lider olarak değil herkese demokrasi dağıtan bir süper kahraman kabul etmeyi tercih ediyor.
Oysa gerçek Atatürk'ü tanıyıp özümsemeyi başarırlarsa Atatürk sevgileri daha çok artar çünkü onun o süreçte yaşadığı hisleri daha iyi anlamış olurlar.
Yazımızın son bölümünde mevcut Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 10 Kasım'da yaptığı konuşmadan bir bölümü de değerlendirmekte fayda var.
"Gazi, 10 yıl daha yaşasayadı ülke çok daha farklı bir konumda olurdu"
Bu ifadeler "Erdoğan Atatürkçü mü oldu?" gibi son derece sığ ve çiğ soruların yanında Erdoğan'ın İsmet İnönü'yü eleştirmek için başvurduğu kurnaz bir yöntem olarak da yorumlandı.
Esas olansa Erdoğan hiçbir zaman kendisini Atatürk karşıtlığında konuşlandırmadı. Böyle bir siyasi pozisyonu kendisi açısıdan faydalı görmedi. Bana sorarsanız doğrusunu yaptı. Zira Türkiye'de Atatürk düşmanlığı yaparak kapsayıcı bir liderlik sergilemek mümkün değil.
Öte yandan özellikle 2016 sonrası Erdoğan çizgisinin bünyesine dahil ettiği milliyetçiliğin "Kemalizm" paketini de barındırdığu su götürmez bir gerçek.
Comments