top of page

AK PARTİ'DE ''ERDOĞANİZM'' DÖNEMİ

Recep Tayyip Erdoğan son kongreyle birlikte tam anlamıyla “Erdoğanist” bir jenerasyonu partisinde görebilecek. Bunun en somut örneği de Genel Merkez Gençlik başkanlarının profilleri.

Yusuf İbiş, 1995

Özge Çelik, 1997

Zehranur Aydemir, 1998

Abdullah Uçan, 1995


Bu isimler ve yanlarında yer alan doğum yılları, Ak Parti'nin son büyük kongresi sonrası Gençlik Kolları Yürütme Kurulu'nda bulunan kişilere ait.


Yusuf İbiş örneğin. Kendisi AK Parti Gençlik Kolları Genel Başkanı.


28 Şubat süreci yaşanırken henüz çok çok küçük yaştaydı.


Ak Parti'nin kurulum çalışmaları başladığındaysa ancak okula gidiyordu.


Recep Tayyip Erdoğan son kongreyle birlikte tam anlamıyla “Erdoğanist” bir jenerasyonu partisinde görebilecek.


Bunun en somut örneği de Genel Merkez Gençlik başkanlarının profilleri.


Yaşları itibarıyla Milli Görüş ya da ANAP/DYP kökenli olmaları mümkün değil. Direkt iktidarla doğup büyüyen insanlar.


Şimdi partilerinde önemli görevlere sahipler. Hatta bir kısmı milletvekili bile oldu.

Zehranur Aydemir örneğin. 1998 doğumlu. Erdoğan ilk kez Başbakanlık koltuğuna oturduğunda beş yaşını henüz doldurmamıştı.


Peki, tüm bu fuzuli bilgilerin ne önemi var?


Tarihimizde çok az lider salt kendi öğretileriyle bütünüyle hakim oldukları kadrolara sahip olabildi.


Örneğin Demirel ve Ecevit gibi kült liderlerin bile bu imkanı tam olmadı.


Süleyman Demirel çok genç yaşta Adalet Partisi Genel Başkanı oldu. Bu partinin başına geçtiğinde bir lider değildi. Sadece genel başkandı. Partinin esas liderlerinden birisi mezarda diğeri ise Kayseri'deki cezaevindeydi. Onların yokluğunda aynı tabanı toparlayıp önderlik etti. Ancak hiçbir zaman o sosyoloji için tek ve tartışmasız lider olmadı.


12 Eylül Darbesi sonrası zaten AP tabanının büyük kısmı ANAP'a kaydı.


Demirel uzun süre uğraşarak 1991 yılında DYP ile o tabanı tekrar yanına çekmeyi başardı.


Sonra da Parti içindeki liderliğini perçinlemesi ve başbakan olarak kalması gerekirken

Cumhurbaşkanlığını seçerek aktif siyasete en verimli yıllarında veda etti.


Bülent Ecevit'in hikayesi daha enteresandı.


Ecevit, 1960'lı yıllardan itibaren CHP içinde mücadele etmekte zorlandığı geleneksel reflekslerden şikayet ediyordu.


Kendi liderlik örgüsüyle kendisine bağlı bir harekete sahip olmayı çok istedi.

12 Eylül Darbesi bunun için fırsat oldu.


Bütünüyle teorisyenliğini üstlendiği DSP’yi bu sebeple kurdu. Amacı Atatürk ve İnönü gibi iki efsanenin gölgesinde kalmadan, CHP'nin geleneksel damarlarıyla uğraşmak zorunda kalmadan, kendi zihin dünyasını yansıtacağı bir hareketi inşa etmekti.


Ancak 1990'lardaki Ecevit, 1970'lerden çok farklıydı.


1999'da Başbakanlık koltuğuna yeniden oturduğunda da artık yaşı çok ilerlemişti.


DSP'de istediği teorik altyapıyı oluşturamadan hem siyasete hem de hayata veda etti.


Bu konuda tam bir muvaffakiyet yaşayan iki siyasi liderimiz oldu.


Alparslan Türkeş ve Necmettin Erbakan

Necmettin Erbakan, Cumhuriyet Devrimi'nin daire dışına attığı İslamcı kitleleri etrafında birleştirmeyi başardı.


İslamcılık, anti emperyalizm, anti siyonizm, bağımsızlıkçılık prensipleri etrafında bir ideoloji inşa etti. Bu ideolojisini ülkenin yaklaşık yüzde 15'lik bölümüne benimsetmeyi başardı.


Dolayısıyla toplumsal bir olgu olarak Erbakanizm düşüncesinden bahsedebilmek mümkün.

Bu hareketin dördüncü siyasi partisi olan Fazilet Partisi'nde ise genç siyasetçiler "daha az İslamcı daha Batıcı" bir modeli savunarak isyan ettiler ve kurdukları yeni partiyle iktidara geldiler.


Bu süreçte tabanı daralan Erbakan, çok daha düşük oylar almaya başlasa da "Milli Görüş" olarak adlandırılan siyasi kimlik günümüze kadar gelmeyi başardı.


Alparslan Türkeş ise 27 Mayıs 1960 Darbesi'ni gerçekleştiren üst düzey subaylardan birisiydi.


Daha sonra Milli Birlik Komitesi'nden tasfiye edilerek Hindistan'a gönderildi.


Döndüğünde siyasete girdi ve Nihal Atsız ile girdiği mücadelenin ardından Milliyetçi Hareket Partisi'nin lider olmayı başardı.


1970'lerden itibaren Türkeş, milliyetçi siyasetin en önde gelen lideri olan öne çıktı ve "ülkücülük" tanımı altında kendisine doğrudan bağlı bir nesil yetiştirdi.


Sosyalist solda zaten biat kültürü pek olmadığı için oradan çıkan liderler kadroların gözünde kutsal görülmüyor. İdeoloji kutsal görülüyor.


Perinçek ve Haydar Baş gibi karakterler kendi kadrolarında kutsal isimler ama onların çok dar tabanlı bir kadroları olduğu için kategori dışında bırakmak durumundayız. Yanlış anlamasınlar 55-60 bin insanın gözünde kutsi bir noktada olmak siyaset bilimi açısından büyük bir değer olarak görülmüyor.


Geniş kitleleri, en azından ülkenin %10’a yakın bir potansiyelini doğrudan domine edebilmek gerek.


Devlet kurucularını bir kenara bıraktığımız zaman kendi camiasında tartışılmaz olan ve sadece kendisine bağlı kadroları inşa edebilen üçüncü siyasetçi Erdoğan oldu.

Artık bu Parti’de eski Erbakancıları eski Özalcıları değil doğrudan Erdoğanist isimler göreceğiz.


Bu da Erdoğan’ın kalan siyasi ömrü bitinceye kadar devam edecek.


Buradan şu sonucu da çıkartabilirsiniz:

Böyle liderlerin fani yaşamları sona ermeden aktif siyasetten çekilmelerinin örnekleri yok denecek kadar az. Kendi inisiyatiflerinde olan bir durum da değil. Yalnızca ömürleri sona erdiği zaman liderlikten çekilebilirler.

Comentarios


bottom of page