ALPARSLAN TÜRKEŞ NEYİ BAŞARDI?
- Ali Yağız Baltacı
- 4 Nis
- 3 dakikada okunur
Türk Milliyetçiliği, İslamiyet'i Arap Emperyalizmi olarak gören fikriyatın tasfiyesi başarılı olmadan Anadolu taassubu içinde yok olmaya mahkumdu.
Türkeş akıllı bir adamdı ve bu gerçeği gördü. Allah, Tanrı'yı yenmek zorundaydı.

Son 400 yılın en popüler ideolojilerinin başında Milliyetçilik geliyor.
19. yüzyılda zirveye çıkan bu ideoloji Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılmasında da başrolü oynadı.
Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran ideoloji de yine milliyetçilikti.
Selanikli bir Osmanlı Generali olan Mustafa Kemal, genç yaşlarından itibaren Türkçü düşüncelerden ilham almış; İmparatorluğun büyük bir gürültüyle yıkıldığı yıllarda Türk Milleti'nin kendi azim ve kararlılığıyla ayakta kalacağına inanmıştı.
Nitekim Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu ideolojisi de Türk Ulusçuluğu oldu.
Lakin büyük bir problem vardı.
Anadolu Ahalisi ile Kemalist Devrim'in Ulusçuluğu arasında bir doku uyuşmazlığı oluştu.
Devrim, son derece sınırlı bir alanda kabul gördü halka tam sirayet etmedi.
Dolayısıyla Atatürk'ün hayal edip arzuladığı Ulusçu, Laikliğe bağlı, Çağdaş toplum hedefine erişimde büyük güçlükler yaşandı.
Osmanlı İmparatorluğu'nda milliyetçi bilincin yeşerdiği topraklar Rumeli topraklarıydı. Anadolu değildi.
Dolayısıyla yeni devletin merkez üssünün Anadolu olması, bu bilincin büyüyüp yerleşmesini de zorlaştırıyordu.
Değerli arkadaşım Siyaset Bilimci Nurettin Kalkan, Çek Tarihçi Miroslav Hroch'un "ulusal gelişim" tezini açıkladı.
Buna göre "bir ulusal hareketin gelişimini üç evrede ele alır: A, B ve C evreleri. A evresinde milliyetçilik yalnızca akademik bir ilgiden ibarettir.
Türk milliyetçiliğinin seyri açısından Hroch’un A Evresi’nin kabaca 19. yüzyılın ortaları ile 1908’e kadar olan dönemi kapsadığını söyleyebiliriz.
İkinci evre olan B Evresi’nde ise bir ulus yaratma projesine, yeni bir eylemci grubunun önderliğinde kitlesel destek aranmaya çalışılır. Mesela Yusuf Akçura ve Ziya Gökalp'in girişimleri bu evrede zikredilebilir.
C Evresi, ulus bilincinin geniş kitleler arasında yayıldığı ve ulusal hareketin ülkenin tümünde etkin bir örgütsel yapıya kavuştuğu dönemdir. Örneğin Türk Ocakları'nın kurulması B evresinden C evresine geçişin habercisidir. 1923-1938 arası hem B evresinden hem de C evresinden esintiler taşır."
Şimdi bu evreleri düşündüğümüzde Atatürk'ün Ulus Devrimi'nin C evresine geçişi tam sağlayamadığını net şekilde görebiliyoruz.
Atatürk bu devrimi gerçekleştirdi. Ancak bu Devrim'in toplumsal dağılımı ve içselleştirilmesi sancılı oldu. Bu vizyonu arzu ettiği şekilde halk kitlelerine enjekte edemedi.
Şimdi gelelim yazımızın başlığına.
Alparslan Türkeş'e...
Türkçü bir asker olan Türkeş, 27 Mayıs 1960 askeri darbesini başarıya ulaştıran en etkili subaylardan biriydi.
Süngüler düşüp sabah olduğunda, ihtilalin yerini siyaset ve bürokrasi aldığında bir sabah ansızın tasfiye edilip sürgüne gönderildi.
Hindistan'da sürgünde geçirdiği yıllarda Türkçülüğü, siyaset sahnesinde nasıl programlayabileceğini düşündü.
Ülkeye döndükten sonra askerliği bırakıp aktif siyasete geçiş yaptı.
Son derece başarılı ve pragmatik bir yöntemle İslami ve Anadolucu soslar kullanarak Türk Milliyetçiliği ideolojisini inşa etti.
Bu ideoloji bu sayede Bayburt'un, Erzurum'un, Yozgat'ın, Çorum'un, Niğde'nin, Kayseri'nin "Pro Ortodoks Sünni İslamist" köylerine girmeyi başardı.
Türkeş'in Nihal Atsız ile girdiği mücadeleyi de bu kapsamda değerlendirmeliyiz.
Türkeş, Atsız'ın düşünce dünyasını benimsemediği ya da beğenmediği için değil; bu düşüncelerin sosyolojide bir karşılığı olmadığını gördüğü için farklı bir pozisyon inşa etti.
Nihal Atsız, İslamiyet'i Arap Emperyalizmi olarak gören bir Türk Irkçısıydı.
Türk Milliyetçiliği, İslamiyet'i Arap Emperyalizmi olarak gören fikriyatın tasfiyesi başarılı olmadan Anadolu taassubu içinde yok olmaya mahkumdu.
Türkeş akıllı bir adamdı ve bu gerçeği gördü.
Allah, Tanrı'yı yenmek zorundaydı.
Nitekim 1969 Kongresinde Türkeşçiler, Atsızcı kadroladı yenip liderliği ele geçirmeyi başardı.
Böylece Türkeş, arzu ettiği gibi İslamiyet'e mesafeli olmayan Anadolu halkında kabul görecek bir Türk Milliyetçiliğini kurumsal olarak yaymayı başardı.
1970'li yıllar boyunca Türkeş'in MHP'si; sağ kulvarda seçmen için çok önemli bir seçenek oldu.
1990'ların sonuna kadar "ana akım" bir hareket olamasa siyaset sahnesinde hep varlığını sürdürdü ve kendine gerçek bir taban inşa etti.
Günümüzde de bu tabanın dört beş farklı siyasi partide varlığını gösterdiğini ve 2025 Türkiye sosyolojisinin değişmez bir unsuru olduğunu görebiliyoruz.
Taşraya Türk milliyetçiliğini, ulusal bilinci götürmek, yol, su ve elektrik götürmekten çok daha zordur.
Türkeş'in bu bağlamda büyük bir başarıya imza attığını herkesin kabul etmesi gerekir.
100 sene önce Orta Anadolu köylerinde "Kahrolsun İttihatçılar, Rumeli çingeneleri, Halife hazretleri çok yaşa, Kuvvacılık başı bozukluktur, Biz Türk değiliz İslam'ız vs." diye bağıran adamların torunları bugün Ülkücüyüz Türk Milliyetçisiyiz diye ortalıkta geziyorsa bu Türkeş sayesindedir.
Comments