Son zamanlarda kendi ordusu ve milleti nezdinde günbegün karşılığını yitiren, koltuğu sallantıdaki bir lider olan Netanyahu’nun eli güçlenmiş oldu.
Filistin bünyesinde bulunan paramiliter bir grup olan Hamas’ın silahlı yapılanması İzzeddin el-Kassam Tugayları, 7 Ekim’de abluka altındaki Gazze Şeridi’nden İsrail’e yönelik başlatılan ‘’Aksa Tufanı’’ operasyonu ile ilk günden 5 binden fazla roket ve havan fırlatıldığını belirtti. Kapsam ve şiddet açısından o gerilim hattı içerisinde benzeri olmayan saldırının hiçbir uyarı yapılmadan sivil ve askeri bölgelere gerçekleştirilmesi sonucunda ilk belirlemelere göre çoğunluğu sivil olmak üzere en az 300 İsraillinin öldüğü, yaralı sayısının da 1000’i geçtiği duyuruldu. Bunun yanısıra sayısı henüz tam olarak bilinmemekle beraber Hamas örgütü tarafından yapılan açıklamalara göre çok sayıda sivil ve askeri personelin esir alındığı biliniyor. Hamas Siyasi Büro Başkan Yardımcısı Salih el-Aruri, Al Jazeera televizyonuna yaptığı açıklamada ‘’Esir alınan İsrailliler arasında üst düzey subaylar da var’’ ifadelerinde bulundu.
1973’ten Sonra İlk Kez
İsrail başbakanı Binyamin Netanyahu 8 Ekimde gerçekleştirdiği ulusa sesleniş konuşmasında ‘’İsrail’in savaşta olduğunu’’ ilan etti. Bu gelişme neticesinde toplanan İsrail Güvenlik Kabinesi, Mısır ve Suriye önderliğinde İsrail’e karşı gerçekleşen Yom Kippur Savaşı olarak adlandırılan 1973 Arap-İsrail Savaşı’ndan bu yana ilk kez ülkeyi resmi savaşa soktu.
Savaş Daha Büyüyecek Mi?
İsrail Ordusundan yapılan açıklamaya göre, Lübnan’ın güneyinden İsrail’e doğru en az 15 roket fırlatıldığı ifadesi kullanılırken roketlerden 4’ünün hava savunma sistemleri tarafından imha edildiği, geri kalanların ise açık alanlara düştüğü kaydedildi. Benzer şekilde İsrail Ordusu, ‘’Suriye’den bir dizi top atışının gerçekleştirildiğini aktarırken bunlardan bazılarının İsrail topraklarında açık alanlara düştüğü’’ belirtildi. Reuters’ın aktardığı bilgilere göre ise Güney Suriye’deki bir kişi top mermilerinin Filistinli bir grup tarafından atıldı. Ordu’nun yaptığı açıklamada Suriye’deki fırlatma noktalarının ateş altına alındığı ifade edildi ancak İsrail sınırlarına gerçekleştirilen saldırı hakkında herhangi bir hasar veya yaralanma bildirilmedi. Tüm bunlar üzerine İsrail, Gazze ve olası Lübnan, Suriye cepheleri başta olmak üzere halihazırda çatışmanın sürdüğü Cenin Tugayı ve Aslanlar Yuvası gibi Filistinli militan gruplar ile en az beş noktada savaşmak zorunda kalabilir. Netanyahu hükümeti, Batı Şeria’da gerilimin tırmanmasıyla onlarca yılın en ciddi güvenlik kriziyle karşı karşıya kaldı.
Avrupa Birliği Hamas’ı Terör Örgütü İlan Etti
10 Ekim tarihinde Avrupa Birliği tarafından yapılan açıklamada Müslüman Kardeşler’in Filistin şubesi olarak adlandırılan Hamas ikisi din adamı olmak üzere 3 kişi tarafından 1978’de kurulan ve ilk olarak Filistin davasını sattığını ve Amerika ile işbirliği içerisine girdiğini iddia eden Filistin Kurtuluş Örgütü’ne karşı operasyon başlatarak neredeyse iç savaşa varan çatışma çıkartan ve Filistin Kurtuluş Örgütüne karşı nitekim başarı sağlayıp grubun aktifliğini azaltarak Filistin davasında makas değişiminin öncüsü olan Hamas örgütünü terör örgütü ilan eden bir dizi ifadede bulunuldu.
Hamas‘ın Dünü
Hamas, İsrail’in aralık 1987 ile 1993 Oslo Antlaşması arasında Filistin topraklarını ele geçirmesine karşı Filistinliler’in taşlarla direniş gösterdiği 9 Aralık tarihli Birinci İntifada’nın merkezi olan Cebaliye Mülteci Kampı’nda 1988 yılında Şeyh Ahmet Yasin tarafından kurulmuştur. Açılımı Harakat el-Muqawama al-İslamiya(İslami Direniş Hareketi)’dır. Başlangıçta İslami ilkelere göre kurulmuş olan örgüt, kültürel ve sosyal niteliğe sahipti. Örgüt asıl olarak Yahudiler’i Filistin topraklarından atmak ve o coğrafyada İslam devleti kurmak manifestosuyla yola çıkmıştı. Destekçilerini İsrail kontrolündeki Filistinlilere maddi destek sağlayarak kazanan yapılanma, bu koruyucu politika ekseriyetle işsiz ve yoksul olan Müslüman Filistinli gençleri saflarına çekti. Hamas, büyük ölçekte ilk kanlı darbesini Tel-Aviv’de otobüse koyduğu canlı bombanın kendini patlatmasıyla 17 İsrailliyi öldürerek yaptı. İslami cihat adı altında faaliyet gösteren Hamas, klasik örgüt yapılanması olan ve tepede tek liderli üçgen piramit yapısının aksine birbirine paralel şekilde örgütlenen ve her paralel yapının kendi liderinin olmasının yanısıra bu grupların içerisindeki mensupların diğer grup mensuplarından bihaber olduğu hücre sistemi ile yönetiliyor. Bu yapılanmada eğer ki bir grubun lideri öldürülürse veya ele geçirilirse sasdece o grup ortadan kalkmış oluyor. Bu durum da namını başta Orta Doğu coğrafyası olmak üzere bütün dünyaya yaymış, dünyanın en komplike ve gelişmiş istihbarat servislerinden biri olan Mossad’ın Hamas’ı ortadan kaldırmasını zorlaştırıyor. Hamas’ın görünen yüzü, Batı Şeria, Erika ve Gazze’de merkezi olan siyasi faaliyetlerini yürüten kolu. Örgütün ikinci yapılanması propagandadan sorumlu ‘’Dawa’’ isimli bölümü. Bunun amacı finans dengesini sağlamak ve mitingler ve toplantı vasıtasıyla taraftar toplamak. Üçüncü ve en girift yapılanma ise İzzettin el-Kassam Tugayları adı verilen askeri kanadı. Hamas’ın ismini verdiği İzzettin el-Kassam, 14 yaşında köyünden ayrılarak Kahire’de El-Ezher Üniversitesi’nde Müslüman Kardeşler’e dahil olan 1920’lerde Filistin’de İngiliz işgalcilere ve Yahudi yerleşimcilere karşı silahlı mücadele veren ve 1935 yılında bir çatışmada öldürülen Suriyeli din adamı ve vaizdir.
Filistin Davasındaki Makas Değişimi
1967 Altı Gün Savaşı ve 1973 Yom Kippur savası sonrasında ilk defa 1978 yılında İsrail ile Mısır arasında bir barış süreci başladı. Bu süreçte Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat ile İsrail Başbakanı Menahem Begin arasında ABD başkanı Jimmy Carter’ın gözetiminde Camp David Sözleşmesi imzalandı. Bu sözleşme ile ilk kez bir Arap ülkesi İsrail’i resmen tanımış ve ele geçirdiği topraklar üzerindeki varlığını meşru olarak kabul etmiştir. Bunun karşılığında da İsrail tarafından Altı Gün Savaşları ile ele geçirilen Sina Yarımadası Mısır’a geri verilmişti. Ancak o günlerde adını pek duymadığımız fakat şu anda pek yakından tanıdığımız Müslüman Kardeşler başta olmak üzere Arap sermayesiyle fonlanmış yapılanmalar buna karşı çıktılar. Bu barışın mimarlarından olan ve 1978 yılında İsrail başbakanı Menahem Begin ile beraber Nobel Barış Ödülüne layık görülen Enver Sedat, barıştan 3 yıl sonra 1981 yılında Mısır’ın bağımsızlık günü kutlamalarında resmi geçit sırasında şeref locasına el bombası atılması ve makineli tüfeklerle taranması suretiyle öldürüldü. Bu olaylar birçok sol ideolojik kesim tarafından Amerika’nın zorlamasıyla olduğu iddia edildiğinden ötürü sol yapılanma Filistin meselesi ve Filistin Kurtuluş Örgütü ile bağlarını koparmaya başladı. Sonrasında da kendi içinde bölünmeler yaşayan Filistin davası Hamas’ı doğurdu ve Hamas’ı Gazze’de etkin hale getirdi.
Muhtemel İsrail Mağduriyet Psikolojisi
1897 Birinci Siyonist Kongresi ve 1917 Balfour Deklarasyonu ile başlayan ve günümüze kadar halihazırda devam etmekte olan kollektif bir biçimde silahlı ve psikolojik manipülasyonlarındaki güç kullanma konusunda dünyaca ve uluslararası hukuki topluluklar tarafından eleştirilere maruz kalan İsrail, kutsal gününde sivillerin de hedef alındığı bir saldırıya maruz kaldığı için hem uluslararası hukuk camiasında hem de uluslararası kamuoyunda mağdur psikolojiye bürünüp mağdur dilini kullanacaktır. Böylelikle yıllardır halihazırda uyguladığı kontrolsüz gücü katbekat arttırıp hiçbir eleştiriyi asla kabul etmeyecektir. Hatta bu durumu kanıtlayacak bir argüman vermek gerekirse Gazze Şeridi’nde bulunan tek elektrik santralinin yakıt yetersizliği nedeniyle devre dışı kalmasıyla ve İsrail Enerji Bakanı Yisrael Katz’ın X sosyal medya platformuna 11 Ekim tarihinde yaptığı açıklamada, ‘’Gazze’ye sağlanan elektrik, su ve yakıt tedarikinin kesildiğini’’ yazdı. Abluka altındaki bölgede elektrik su ve gaz yok. İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant ise İsrail’in Gazze Şeridi’ne doğru başlattığı ‘’Demir Kılıçlar’’ operasyonunun devam ettiğini aktarırken askerlere yönelik ‘’tüm kısıtlamaların kaldırıldığını’’ aktardı. Abluka altındaki Gazze Şeridi hakkındaki açıklamalarında ise Hamas’ın ‘’pişman olacağını’’ ve ‘’Gazze’nin asla eskisi gibi olmayacağını’’ ifade etti. Tüm bunların yanısıra zaten son zamanlarda kendi ordusu ve milleti nezdinde günbegün karşılığını yitiren, koltuğu sallantıdaki bir lider olan Netanyahu’nun eli güçlenmiş oldu.
Comments