İnsanın başarma ihtiyacı, ayakta durmasına sebep olan yegâne şeylerden biri. Peki herkesin kendine göre bir yol bulduğu “başarmak” metaforik olarak ölmek sonucunda ortaya çıkabilir mi?

İnsanın doğumundan başlayalım.
“Dünyaya gelmek, bir saldırıya uğramaktır. Doğan bebek, havanın ciğerlerine olan saldırısının verdiği acıyla haykırır. Soğuk saldırır bize, sıcak saldırır. Açlığın, hastalığın, korkunun saldırılarını savuşturma yoluyla yaşarız, hayatta kalırız. Yaşıyor olmak, savaşıyor olmaktan başka bir şey değildir. Bir gün son nefesimizi verdiğimizde bize yapılan ilk saldırıyı tamamen püskürtmüş oluruz. Savaş bitmiştir.” (İsmet Özel / Waldo Sen Neden Burada Değilsin?)
Büyük şairin dediği gibi, doğduğumuz andan itibaren kendimizi bir savaşın içerisinde buluruz. Hayat herkesi dünyaya gözlerimizi açtığımız andan itibaren farklı imtihanlarla çeşitli sınavlara tabi tutar. Çocukken insanın gözlerindeki tozpembe perde büyüdükçe yavaşça silikleşir, kimisinde farklı renklere dönüşür, kimisinde gri kalır, bazılarında ise simsiyah olur. Yine de insanın yaşamasını sağlayacak olan en önemli şeylerden biri bize her zaman kulağımızın arkasından fısıldayan bir gölge gibi devam etmemizi söyler: umut.
Ne kadar göreceli olsa ve içeriği değişse de insanlar bu umudu çoğunlukla bir şeyleri başarmaya bağlar. Dünyayı gezmek, iyi bir iş sahibi olup çok para kazanmak, dünyaca ünlü bir sanatçı olmak, herkesten uzakta sakin bir hayat kurabilmek, evlenmek ve çocuk sahibi olmak gibi bambaşka hedeflere sahip insanlar bunları başarabilme umudu sayesinde ortak bir paydada buluşurlar.
Hayatta bir şeyleri gerçekten başarmış insanlara bakınca, nadir istisnalar dışında, bir ortak özellikleri daha vardır. Başarmayı istedikleri şey her neyse, yılmadan, yorulmadan, tükense bile yeniden ayağa kalkıp onun peşinden koşturan insanlar en nihayetinde başarı ne kadar hızlı koşsa da yetişir ve onu yakalarlar. Yol engelli ve engebeli olabilir, ayağımıza taşlar takılabilir, tam hızlanmışken biri kolumuzdan tutup bizi bir çukura atabilir. Gerçek başarıyı isteyenler işte tam olarak bu noktalarda pes etmeden, vazgeçmeden devam edebilenlerdir.
“Find what you love and let it kill you.”
Sevdiğin şeyi bul ve bırak seni “öldürsün”. Başarmanın bence bir diğer anahtarı da bu sözde denildiği gibi gerçekten sevdiğin o şeyi bulmak ve tabiri caizse seni öldürmesine izin vermektir. İnsanlık tarihini değiştiren icatlara imza atan mucitlerin hayatlarına baktığımızda, bunları ortaya çıkarmak için ilgili konu her neyse, ona neredeyse tüm zamanlarını ayırdıklarını, onunla uyuyup onunla uyandıklarını, o konuyla veya hedeflerine ulaşmak için yapılması gerekenlerle öyle içli dışlı olduklarını görürüz ki bir süre sonra adeta ilgilendikleri o konuya dönüşürler, ta kendisi olurlar. Sevdikleri şeyi bulmuşlar ve onun tarafından metaforik olarak gönüllü bir katliama kurban gitmişlerdir. Bireysel başarıları için. Sonucunda ise yepyeni ve tüm dünyaya faydalı olabilecek bir şeyler doğmuştur. Tüm insanlık için.
Bütün bunlarla birlikte herkesin başarı tanımı bambaşka olmaya devam edecektir, öyle de olmalıdır. Fakat başarının formülünden bahsediyorsak, ben sevdiğimiz şeyi bulup onun tarafından katledilme partisinden yana oy kullanıyorum.
Umutla ve esenliklerle...
Comentarios