Doğal bir yönetim değişiminin yaşanması için 1 milyon insanın ölmesi, Post Modern Üçüncü Dünya Savaşı’nın çıkması, ne kadar küresel güç varsa hepsinin Suriye’de çıkar savaşlarına girmesi mi gerekiyordu? 13 yılı önümüze koyup düşündüğümüzde o kadar çok suçlu var ki aslında. İstisnasız Suriye’ye göz dikip orada hakimiyet peşinde koşan her ülke, her güç bu günaha ortak oldu.

Mazhar Alanson'un kendine özgü tarzıyla söylediği "Jazz" isimli şarkısında geçen bir ifadedir: "Beş Dakikada Değişir Bütün İşler"
Suriye'de son 20 gün içinde yaşananlara göz attığımda ilk aklıma gelen cümle bu oldu.
13 yıldır değişmeyen beş dakikada değişti.
Esad Ailesi ve Baas Rejimi'nin iktidarı sona erdi.
HTŞ'nin başını çektiği (eski) muhalif unsurlar coşkuyla Şam'a girdiler.
Bu sürecin en dikkat çekici tarafı, Esad'a bağlı Suriye Ordusu'nun Rusya ve İran'ın askeri gücü olmadan ne kadar çaresiz durumda olduğunun ispatlanması oldu.
Rejim askerleri başkentlerini savunmak konusunda bile bir direnç ortaya koyamadılar.
Beşar Esad ise halkına savaşmaları ve direnmelerini salık verecek yüzü dahi bulamamış olmalı ki hiçbir açıklama yapmadan ülkesini terk etti.
Esad’ın bakanları ise daha birkaç hafta önce savaş halinde oldukları HTŞ komutanlarına devleti teslim etmekle meşguller. Birlikte fotoğrafları bile paylaşılıyor.
Madem ülkede bir değişimin önünü açmak bu kadar mümkündü, bu demokratik ve doğal sürecin işlemesi için için bir milyon insanın ölmesi mi gerekiyordu?
Koskoca bir ülkenin tüm şehirleriyle, altyapısıyla, kaynaklarıyla çökmesi mi gerekiyordu?
Milyonlarca insanın evsiz yurtsuz kalıp elalemin ülkesine sığınmak zorunda kalması mı gerekiyordu?
Post Modern Üçüncü Dünya Savaşı’nın çıkması, ne kadar küresel güç varsa hepsinin Suriye’de çıkar savaşlarına girmesi mi gerekiyordu?
Envai çeşit terör örgütünün, tüm radikal görüşlerin, en vahşi yapıların Suriye’de şehirleri zapt etmesi mi gerekiyordu?
Tüm yaşananların en büyük sorumlusu Esad evet.
2011’de en temel hakları için sokağa çıkan halkına tanklarla saldırmaması gerekirdi. Sonrası çorap söküğü gibi geldi.
Ancak 13 yılı önümüze koyup düşündüğümüzde o kadar çok suçlu var ki aslında. İstisnasız Suriye’ye göz dikip orada hakimiyet peşinde koşan her ülke, her güç bu günaha ortak oldu.
Gelelim Türkiye'nin Şu Anki Konumuna...
Hiç kuşkusuz genel olarak olumlu bir hava var. Tüm meselelerden önce Türkiye'yi doğrudan etkileyen ve ülkenin son yıllardaki en çetrefilli meselelerinden birisi haline gelen sığınmacı problemini dizginleyebilecek bir gelişme yaşandı.
Artık Türkiye'deki Suriyelilerin ülkelerine dönebilecekleri zemin oluştu. Günümüzde resmî verilerle 3 milyon, gayriresmi verilerle 4 milyona yakın Suriyeli toplum ülkemizde yaşıyor.
Bebek yaşta gelen, burada doğan yetişen okuyan, Türkçeyi Arapça’dan daha iyi konuşan, vatandaşlık alan, burada iş güç düzen sahibi olan, tümüyle yerleşen bir milyon civarında hatta bir milyonun üstünde bir toplam var.
Bu bahsettiğimiz toplamın nitelikli ölçüde Suriye’ye dönmesi mümkün değil. Toplumumuzun bir parçası olarak sonsuza kadar burada olacaklar.
Kalan bölüm için geri dönüş zemini oluştu. Önemli ölçüde bir dönüş olacaktır. Ancak bu bölümde de dönmeyi değil kalmayı düşünenler bence hiç de az değil.
Netice itibarıyla 13 yıl kısa bir süre değil. Bir yıl iki yıl değil. Bir ülkeye alışmak, yerleşmek, düzen kurmak için yeterli bir süre. Dolayısıyla ben Türkiye'deki Suriye toplumunun yaklaşık yarısının TR’deki varlığını sürdüreceğini düşünüyorum.
1-2 milyon civarı insanın ise zaman içinde geri döneceğini öngörüyorum.
Son olarak değinmemiz gereken bir ülke daha var:
O ülkenin adı İsrail.
İsrail'in son 60 yılda neler başardığını dikkatinize sunmak istiyorum.
Altı gün savaşlarında Mısır ve Ürdün'ü yendiler. Hatta bu ülkelere utanç verici mağlubiyetler yaşatıp rezil rüsva ettiler. Mısır'dan kazandıkları ek toprakları da sonradan "alın sizin olsun ama akıllı olacaksınız" diye geri verdiler. Suriye'den Golan Tepeleri'ni alıp kendilerine tampon ve stratejik bölge oluşturdular. Suudi Arabistan ile perde arkasından finansal temelli ilişkiler kurdular. Irak'ta Saddam'ın devrilmesi sürecinde aktör oldular. Irak'ın kuzeyinde kendilerine yakın devlet kurdular. Körfez ülkelerini kendilerine karşı etkisizleştirdiler. Kudüs'ü başkentleri ilan edip dünyanın bir kısmına bunu kabul ettirdiler. Filistin bölgesinde sürekli olarak genişlediler. Sınırlarını büyüttüler. Batı Şeria'da kontrolü sağladılar. Ayrılıkçı Filistinlileri Gazze'de sıkıştırdılar. Günümüzde Batı Şeria'da Filistinlileri ılıman bir politik çizgiye konuşlandırdılar. Gazze'de kalan direnişçileri ise katliamlarla sindirmeye devam ediyorlar. Suriye'de Baas Rejimi'ni yıkıp kuzeylerindeki en büyük tehditi bertaraf ettiler. Bertaraf etmekle kalmadılar bu ülkenin zayıflığından faydalanıp Golan Tepeleri'nin de ötesine geçtiler. Neredeyse Şam'a girecekler. Gazze'deki tüm katliamlarına rağmen oluşturdukları lobileriyle dünyada kriminalize edilmemeyi başardılar. Çevresinde her biri kendisinden daha büyük olan çok sayıda Arap ve İslam ülkesine kök söktürüyorlar.
Tüm bunları göz önüne aldığınızda İslam dünyası için daha büyük bir utancı tahayyül edemiyorum.
Comentarios