top of page

BİR TİCARET SAVAŞI, SESSİZ SEDASIZ BİR KÜRESEL DÖNÜŞÜMÜ BAŞLATABİLİR Mİ?

Görünmez zincirler kırılırken dünya ekonomisinin kalbinde sessiz bir fırtına kopuyor. Ülkeler arasındaki gerilim sadece gümrük vergilerinden ya da borsadan oluşan bir diyagram değildir...

Belki de Trump’ın Amerika Birleşik Devletleri Başkanı olmasıyla beraber kafasındaki yeni dünya satrancında şah çekmekti.


2025’e girerken, dünya ekonomisinin dev güçleri yeniden karşı karşıya geldi. Trump yönetimi, ithal edilen tüm ürünlere %10’luk ek vergiyle başladı. Bu Trump için dünya satrancında açılış hamlesiydi. Zaman geçtikçe hamle sayısını arttırdı; önceki tarifelere %20 daha eklenince artık kamuoyunda bir gövde gösterisine dönüştü.


Peki Amerika’nın bu hamlesi kime karşıydı? Neyin önüne geçmek istiyordu? Amerika aslında ne amaçlıyordu?Tabii ki bu kararların alınmasını sağlayan, çoğu sektörü tekelleştiren, söz sahibi olan Çin Halk Cumhuriyeti’nden başkası değildi. Bir zamanlar fakirliğin ve kötü yaşamın merkezi olan Çin nasıl oldu da 21. yüzyılın süper güç adayı olmuştu?


Yaklaşık 1 milyar 400 milyon nüfusu, ekonomik, teknolojik ve siyasi gücüyle Çin, dünyanın gözünü üzerinden ayırmadığı bir süper güce nasıl dönüştü? Çin belki de herkesin ayrıştığı nokta olan ekonomik fikirleri tek bir sepete toplayarak bunu başardı. “Sosyalizm içerikli yeni kapitalizm” modeliyle, yoğun nüfusu ve ucuz iş gücüyle birlikte artık tahmin edilemez bir noktada olan Çin, teknolojiden tekstile, plastik ürünlerden insanlığın üretebildiği her şeye...


Amerika Birleşik Devletleri, özellikle dünyada değişen düzenle — ki bu Rusya-Ukrayna savaşının etkisi büyüktür — artık otokrat liderlerin düzeni haline gelmiştir. Her masanın önemli koltuğuna sahip olan Amerika bu konuda menüde mi olacaktı? Tabii ki hayır. Dünyanın değişen düzeninde, daha otokrat, tabiri caizse daha sivri dilli Trump seçimlerde Amerika’nın yeni lideri oldu.


Trump peki neden Çin’e karşı böyle stratejik harekete bulunuyor?Çin’in yüksek teknoloji üretiminde ve küresel ticaretteki yükselişini yavaşlatmak istiyor. Dahası, kapitalist ekonomi düzlemine ters düşen Çin’in devlet destekli şirketlerinin piyasa hakimiyetine son vermek istiyor. Çin’in mallarını ülkeye sokmayarak kendi pazarını kendisi tekelleştirme isteği, Amerika’nın — daha doğrusu Trump’ın — şimdilik stratejisi olarak görülüyor.

Çin buna karşılık olarak tabii ki beklemedi ya da denge politikası gözetmedi. Kömür, sıvılaştırılmış gaz, tarım makineleri ve petrol ürünlerinde %10 ila %15 arasında misillemeler geldi. Çin’in tarım üzerinden oynadığı bu oyun, “sofralarınızda elimiz var” mesajı vermekteydi.


Mart ayında tansiyon daha da yükseldi. ABD tarifeleri %20’ye çekti. Çin geniş çaplı önlemler aldı. Üç büyük ABD’li ihracatçının lisansı iptal edildi. Ticaret artık sadece sözlüklerde karşılığı olan bir kelime değil, bir savaş biçimi haline gelmişti. Nisan’da ticaret savaşı ivmesini yukarıya kaldırdı. ABD tarifeleri %54’e, ardından %104’e çıkardı. Çin de %84’le karşılık verdi. Artık bu, sadece ekonomik bir gerilim değildi. Bu, küresel düzenin yeniden yazıldığı bir satranç tahtasıydı. Her piyonun bir bedeli, her hamlenin bir yankısı vardı.


Ama Çin bu satrançta kısa vadeli oynamıyor. ABD’li teknoloji ve savunma devleri “Güvenilmez Varlıklar Listesi”ne alındı. Çin, Avrupa ve Asya’yla olan ilişkilerini derinleştiriyor. Kuşak ve Yol girişimi yeniden canlanıyor.

Peki diğer ülkeler ne düşünüyor bu ticaret satrancı hakkında? Her ülkenin kendi iç çıkarları olabilir ancak her ülke için artık şu tek geçerli gerçek vardı: Dünya resesyona değil, belki de yeniden yapılanmaya sürükleniyor.


Peki dünyayı bu ticaret savaşı nereye sürükleyebilir ve olağan olarak ekonomisi de zorluk çeken Türkiye’ye ne gibi sonuçlar doğurabilir?

Gıda krizi kapıya dayanabilir. Teknoloji üretimi sekteye uğrayabilir. Bir sabah uyanırız ve telefonlarımız çalışmaz; çünkü içindeki çip bir sınırdan geçemez olmuştur. Bir kış gelir ve doğalgaz vardır ama boru hattı yoktur. Bir algoritma çökertir piyasaları; çünkü bir ülke diğerine veri erişimini kapatır. Bir kalkarız ve borsada olan paralarımız artık bizim için hayal olarak kalır. Ve belki de artık şu an kolayca ulaşabildiğimiz her şey, bir zaman gelecek çok kıymetli hale bürünecek…


Peki Türkiye’ye ne olacak?

Bu sorunun cevabının ipuçlarını bize aslında dünyanın önemli dergilerinden birinin kapak fotoğrafı verdi: Yeni dünya düzeninde Türkiye başı çekecekti.ABD-Çin ticaret savaşında, Türkiye 2018’den sonra yapmaya çalıştığı ekonomik değişimin meyvesini toplayabilir. ABD baskısından Çin’in boşalttığı kısımlara, ABD’nin stratejik bölge ortağı Türkiye “yeni Çin” olarak yüz gösterebilir. Düşük işçi ücretleriyle üretim yapma ve dahası Çin ile benzerliğini anlatmaktadır. Çin’in boşalttığı kısımlara Türkiye’nin oturması, hem ABD için hem de korkulu gözlerle olayları seyreden Avrupa ülkeleri için iyi bir haber gibi görünüyor.


Sonuç olarak bu, sadece iki ülke arasında dönen bir ticaret savaşı değil; aynı zamanda yeni bir dünya düzeninin habercisidir. Ülke liderleri, kendi satranç hamlelerini ticaret masasında sergilemek ve dahası yeni dünya düzeninde kendine yer bulmak zorunda…

Belki de bizim çocuklarımız bu konuları okuduktan sonra şöyle söyleyecekler kendilerine:Bir vergiyle başladı… Sonra dünya değişti…


Yazıları konusu seçerken bana fikirsel olarak yardım eden Mete Gökalp kardeşime sevgilerimle…                                                                    


Comments


bottom of page