Anadolu halkını koruyan ne 600 yıllık devletleri ne de kanunlarıydı. Dünyanın en büyük ordularını yönetmiş Türk milleti şuanda sınırlarında bir çok savaş varken silahtan, silahın gücünden korkar hale geldi.
İsrail ve Filistin arasındaki savaş, modern medyanın da etkisiyle minimum sansür ve maximum gerçekliğiyle hepimizin gündemine oturdu. Avrupa'da yaşayan insanlar için üzücü bir son dakika haberinin ötesine geçemezken bizler bulunduğumuz coğrafya gereği etrafında savaşın, sınırlarında güvenliğin var olmadığı bir ülkede yaşamaya alışık olmamıza rağmen bu savaş bizleri oldukça tedirgin etti.
Eline silah almış adamların, kafasına göre İsrailli sivilleri taradığı görüntülere şahit olduk. Hamas güçleri düzenli bir ordu değildi, İsrail halkı yüksek askeri eğitime sahipti. Dengeyi tek bir şey değiştirdi: Silah!
Yıllardır tartışma konusu olan bireysel silahlanmanın özel mülkiyeti koruma üzerindeki etkisini bir kenara bırakarak milli savunma üzerinde oynadığı kritik rolü incelersek İsrail - Filistin savaşına veya Vietnam'daki silahlı sivil direnişe değil atalarımızın kurduğu Türkiye Cumhuriyetine bile bakabiliriz aslında. Pasifize edilmiş komutanlar, terhis edilmiş orduların içerisinde işgali yavaşlatan kuvay-i milliye birlikleri, aslında bireysel olarak silahlanmış Anadolu halkından başka bir şey değildi. Türkler varoluşlarından beri ordu toplum anlayışını benimsemişlerdi zaten. Kurtuluş savaşı da bunun bir sonucuydu. Kadınlar ve hatta çocuklar düşmanla savaşmış, direnmiş; işgal güçleri silahlı bir halk ordusuyla karşı karşıya kalmıştı. Anadolu halkını koruyan ne 600 yıllık devletleri ne de kanunlarıydı.
Nedendir bilinmez, dünyanın en büyük ordularını yönetmiş Türk milleti şuanda sınırlarında bir çok savaş varken silahtan, silahın gücünden korkar hale geldi.
Türkiye'de hızla değişen demografik yapının bir sonucu olarak illegal silah sayısı bu kadar artmışken, azınlıklarda ve radikallere silah varken, hâlâ İçişleri Bakanlığı önünde terör faaliyeti yapılabilecek kadar organize ve aktif terör örgütleri varken bu grupların vatandaşlar üzerinde kuracağı baskıyı kesmenin tek yolu fertlere de silah vermekten geçiyor bana kalırsa. Halkın bireysel güvenliğini sağlamasına milli güvenlik sorunlarında alternatif bir yerel güç olmasına, en azından bu potansiyeli taşınmasına izin verilmeli, bu konuda halkın sorumluluk alması da teşvik edilmelidir.
Bir kadın olarak burada silahlanması gereken ilk grubun kadınlar olduğunu düşünüyorum. Erkeklerin kadınlar üzerinde kurduğu fiziksel üstünlüğü kapatmanın bir yolu da silah olabilir. Göz göre göre aile içi şiddete maruz kalan, sokakta "savunmasız" olduğu için hedef olan tüm kadınların kendini müdafaa etmesinin yolu silahlanmaktan geçiyor. Bugün İsrailli kadınların yerleşim yerlerinden güpegündüz esir alınırken etrafındakilerin bunu videoya çektiğini gördük. Ancak; elinde kendini ve ailesini koruyabilecek, en azından savunabilecek silahı olmayan biri kapısına dayanan düşmanın videosunu çekebilir. Silahlanmak olası bir işgalde bizlere en azından bir şans verecektir.
Etrafımız cadı kazanı gibi kaynarken, doğuştan savaşçı olan biz Türkleri silahsız bırakmanın bedeli, hepimizin tahmin ettiğinden çok daha ağır olabilir.
Comentários