top of page
Yazarın fotoğrafıBatuhan Rözet

BÜYÜKŞEHİRLERİN DEĞİŞEN SOSYOLOJİSİ

Türkiye'de 2017 referandumundan başlayarak büyükşehirlerdeki sosyolojik dönüşüm, 31 Mart seçimleriyle doruğa ulaştı. Gençlerin siyasi tercihlerindeki değişim, ekonomik yapıdaki evrim ve toplumsal dinamiklerdeki kayma, Türkiye'nin siyasi geleceğini şekillendirecek önemli göstergeler sunuyor.

Bu dönüşüm, büyükşehirlerdeki toplumsal yapının modernleşme eğilimini ve geleneksel normların değişimini ayrıntılı bir şekilde ele alıyor.


Türkiye, son yılların en sakin seçimlerinden birini tamamladı. Beklenmedik bir şekilde, Cumhuriyet Halk Partisi büyük bir zafer elde etti. 2019'daki gibi sadece büyükşehirlerde değil, Afyon, Adıyaman, Amasya, Giresun gibi uzun yıllardır AK Parti'nin güçlü olduğu illeri de kazandı. Seçimden yaklaşık bir ay geçti ve olayın sıcaklığıyla birlikte birçok yorum ve analiz yapıldı. Ben de bu yorumları dinledim ve neden böyle bir seçim sonucuyla karşılaştık diye düşündüm, araştırma yaptım. Yaptığım çıkarımlar, AK Parti'nin seçim stratejisindeki hatalardan, CHP'nin muhalefetin tek kalesi gibi görünmesine kadar birçok fikri içeriyordu. Ancak asıl önemli noktayı en sonunda buldum: Türkiye'nin değişen sosyolojisi, yerel seçimler aracılığıyla bize mesajlar veriyor.

 

Bu yazımda, bir aylık süreçte elde ettiğim notlarla seçim analizimi ve Sosyolojik dönüşümü anlatmaya çalışacağım.

 

14 Mayıs ve 28 Mayıs seçimlerinde Cumhur İttifakı ve Erdoğan net bir zafer elde etmişti. Muhalefet ise paramparça bir durumdaydı. İç karışıklık yaşıyorlardı. CHP, Ekremciler ve Kemalciler olarak ikiye bölünmüş durumdaydı. İYİ Parti ise "Biz böyle olacağını söylemiştik" diyerek ana muhalefet partisine yükleniyordu. DEVA ve Gelecek ise neredeyse hiç etkili olamamıştı ve muhalif kamuoyu tarafından eleştiriliyordu. Yeşil Sol ise hem beklenenden düşük oy almış hem de en az 5 yıl daha Erdoğan ile birlikte olacakları gerçeğiyle iç karışıklık yaşıyordu. Sonrasında CHP'de, şaibelerin ortaya atıldığı bir kurultay gerçekleşti ve İmamoğlu ve Özel'in öncülüğünde bir koalisyon, uzun yıllardır partide iktidar süren Kılıçdaroğlu ve ekibini yenmeyi başardı. CHP'de büyük bir değişim yaşandı. İYİ Parti ise bu kurultay sonrası tekrar ittifak yapacaklarını açıklamayarak, hür ve müstakil siyaset izleyeceklerini belirtti ve her yerde aday çıkardı. Yeşil Sol ise parti içinde yapılan istişareler sonucunda ismini değiştirerek DEM adını aldı. Parti, yerel seçim stratejisi üzerine uzunca bir süre tartışma ve karışıklık yaşadı. İlk başlarda büyükşehirlerde aday çıkarmamaya yakın bir durumdaydılar ancak Selahattin Demirtaş'ın Başak Demirtaş hamlesi, DEM'i aday çıkarmaya zorladı. Ancak CHP ile kurulan "Kent Uzlaşısı" adı verilen model, DEM'in seçmenini büyük şehirlerde CHP adaylarına yöneltti.

 

AK Parti, genel seçim sonuçlarından gelen psikolojik rahatlıkla hareket etti. Adaylar ve yerel seçim stratejisi oluşturulurken, 2019'da "beka" söyleminin tutmadığı ancak 2023 seçiminde işe yaradığı göz önünde bulunduruldu. Yerel seçimlere beka söyleminin etkili olmadığı düşüncesiyle iletişim stratejisi hizmet ve proje odaklı ilerlemeye odaklandı. Özellikle İstanbul stratejisi ve adayı bu doğrultuda belirlendi. CHP'nin İstanbul'da trafikten ulaşıma, ulaşımdan kentsel dönüşüme kadar birçok alanda AK Parti döneminin gerisinde kaldığı gerçeğiyle hareket edildi. Bu nedenle, teknokrat geçmişi olan ve 350 bine yakın konut üreten Murat Kurum gibi isimler tercih edilerek muhalif seçmenlerde antipati oluşturulmaması hedeflendi.


Ancak seçim sonuçlarına bakıldığında, AK Parti seçimi başarısızlıkla tamamladı. Seçim sonuçlarının CHP lehine sonuçlanmasında, ekonominin birinci etken olduğunu düşünüyorum. Daha mikro bir bakış açısıyla, emeklilerin tepkisinin yoğun olduğu görülmekte. Aşağıdaki görselde, CHP'nin kazandığı illerin toplam seçmenin emekli seçmene oranı görülmekte. Tabloyu incelediğinizde, Bursa'da seçmenin %30'u emekli iken, Balıkesir'de bu oran %36 gibi çok yüksek bir seviyede. Bu seçimde görüldü ki, emekli seçmenin oranı Türkiye'de siyasetin zeminini değiştirebiliyor.

Şu ana kadar yazdığım şeyler tüm kamuoyunun haftalardır üzerinde konuştuğu ve nerede ise uzlaşıya vardığı söylemler bu yazının ana konusu olan Büyükşehirlerdeki sosyolojik dönüşümü anlatmak istiyorum.

 

2017 referandum sonuçları, özellikle İstanbul, Ankara, Adana, Mersin, Antalya gibi illerde büyük oranlarda "hayır" oyu çıkmasıyla dikkat çekmişti. Ancak asıl şaşırtıcı olan, İstanbul'da Fatih ilçesinde "evet" oylarının küçük bir oranda çıkmasıydı. Yıllarca AK Parti'ye büyük destek veren Üsküdar ve Eyüp Sultan gibi ilçelerde ise "hayır" oyu çıkmıştı. Bu referandum sonuçları, büyükşehirlerde sosyolojik olarak değişimin başladığının bir göstergesi olarak kabul edilebilir, ancak kamuoyu bu değişimi uzun süre anlayamamıştı.

Türkiye'de 2017 referandumundan 2024 yerel seçimine kadar tamı tamına 7 milyona yakın kişi oy kullanma hakkı kazandı. Daha da ilginç olanı, 2028 seçimlerinde 2000 ve sonrası doğumlu seçmen sayısının 14 milyonu bulacak olmasıdır. Gelecek 30 yılda siyasetin şeklini belirleyecek olan bu jenerasyonun siyasi kimliğini iyi anlamak önemlidir. Gençlerin oy tercihleri artık ailelerinkine benzemiyor, ancak tamamen bağımsız da değil. Gençlerin aileleri genellikle muhafazakâr ve milliyetçi eğilimlere sahip olsa da çocukları genellikle kentli, eğitimli, orta sınıf ve 30 yaş altı nesiller olarak milliyetçi-muhafazakâr siyasete artık mesafeli durmaktadırlar. Eğer sağ siyaset, gelecekte de ülkeyi yönetmek istiyorsa, bu sosyolojik dönüşümü iyi anlamalıdır. Gençlerin siyaset diliyle uyumlu bir siyasi dil geliştirmeli ve taleplerine cevap verecek siyasi kişilikler oluşturmalıdır.

 

Konda'nın "İstanbul'u Anlamak" adlı çalışması, büyükşehirlerdeki sosyolojik dönüşümü detaylı bir şekilde açıklıyor. 2013 yılında yapılan bir araştırmaya göre, modern yaşam tarzını benimseyenlerin oranı %32 iken, 2024 araştırmasında bu oran %38'e yükselmiş. Aynı dönemde, geleneksel muhafazakarlık ve dindar muhafazakârlık oranı %69'dan %63'e düşmüş. Beyaz yakalıların oranı 2013'te %18 iken, 2024'te %24'e çıkmış. Ev kadını oranı ise %31'den %23'e gerilemiş. Ateist ve inançsızların oranı 2013'te %3 iken, 2024'te %10'a yükselmiş. Sofu oranı ise 2013'te %15 iken, 2019'da %11'e düşmüş ancak 2024'te tekrar %15'e gelmiş. Dindar oranı ise %57'den %49'a düşmüş. Araştırma sonuçları, modern yaşam tarzını benimseyenlerin oranında önemli bir artış olduğunu gösteriyor. Bu, şehirdeki toplumsal yapıda modernleşme eğilimlerinin güçlendiğini ve geleneksel değerlerin yerini modern yaşam tarzının aldığını göstermektedir.

 

Bununla birlikte, geleneksel muhafazakarlık ve dindar muhafazakârlık oranlarında bir düşüş de gözlemleniyor. Bu durum, İstanbul'da dini ve geleneksel normların etkisinin azaldığını ve toplumun daha çeşitli ve liberal bir yapıya doğru everildiğini işaret etmektedir.

Ekonomik yapıda da belirgin değişiklikler yaşanmaktadır. Beyaz yakalıların oranındaki artış, şehirdeki ekonomik büyümenin ve profesyonel iş gücünün artışını yansıtmaktadır. Bununla birlikte, ev kadını oranındaki düşüş, kadınların iş gücüne katılımının arttığını ve geleneksel cinsiyet rollerinin değişmekte olduğunu göstermektedir.

Dini inançlar açısından, son yıllarda dikkat çekici değişimler yaşanıyor. Ateist ve inançsız bireylerin oranındaki artışla birlikte, 2019 yılında düşüş trendine giren sofilik oranındaki artış, vatandaşların merkezdeki geleneksel normlardan uç noktalara doğru hareket ettiğini gösteriyor.

 

Konda araştırması, büyükşehirlerde yaşayan gençlerin talep ve beklentileri ile Muhafazakâr-Milliyetçi siyaset arasında belirgin bir mesafe olduğunu göstermektedir. Zaman ilerledikçe, yeni sosyolojik dinamikler kendini daha net bir şekilde gösterecek ve siyasetin yönünü belirlemede önemli bir rol oynayacaktır.

Comentários


bottom of page