top of page

DOGMALARDAN POST MODER UFKA: ZİHİNSEL EVRİMİN DÖNÜŞÜ

Yazarın fotoğrafı: Mert EsenMert Esen

Klasik düşünce ne kadar sorgulanmaya ve reddedilmeye açık ise, ilerici fikirler de bir o kadar eleştirilmeye ve reddedilmeye açık olmalı. Dogmatik düşünceyi yıkıp yerine yeni bir dogmalar silsilesini benimsemek, bu fikriyatı dokunulmaz bir puta dönüştürmek bireylerde ideolojik bağnazlık yaratmaktadır.



Ulus devlet, milliyetçilik, din, heteronormativite, etnosentrizm…… Doğumdan itibaren insana aile, toplum ve devlet tarafından öğretilen kalıp yargılar vardır. Bu ön kabuller a priori edasıyla, toplum tarafından kafamıza yerleştirilir. Bu sürecin sonunda da devletin, toplumun ve dinin istediği o makbul vatandaş inşa edilir.


Esasında insanın doğası olarak tanımladığımız pek çok davranış ve düşünce kalıbı yıllar içerisinde bize öğretilen sosyal inşalardan ibarettir. Bu inşalar, öyle güçlüdür ki kendisinin gerçeklik olmadığını anlamak uzun zaman alabilmektedir. Akademi ve “liberal” medya bu ezberleri bozmak için yoğun bir çaba sarf etmektedir. Bu sürece, “de‐essentialization” yani özcülüğün yıkımı denmektedir. Yıkılan bu tabuların yerlerini de, kapsayıcı ve barışçıl anlayışlarla doldurulmaktadır. Binlerce yıldır süregelen savaş ve katliamların yegane sebebi olarak görülen dinî ve milliyetçi fikirlerin ortadan kaldırılması ile birlikte dünyamızın kavgadan uzak barışçıl bir yer olacağı ümit edilmektedir. Pek çok üniversitenin Sosyal/Beşeri Bilimler Fakültelerinin ilk yılları ezberleri bozmaya yönelik ders programları ile doldurulmuştur. Bu dersler, sonraki yıllardaki anlatılacak “ilerici” fikirlerin şokundan öğrenciyi korumak için özenle anlatılır. Cerrah edası ile modernizmin bütün tabuları kafanın içinden alınır, adeta beyin resetlenir. Çünkü modern insan, geçmişin karanlığını temsil eden prangalardan sıyrılıp, özgür düşüncenin engin sularına girmelidir. Düşünceye ket vurabilecek dogmalardan sıyrılan insan en nihayetinde en doğruyu bulacaktır.


Süreç bu noktaya gelip, zihin bu zehirli fikirlerden temizlenince bir sonraki aşamaya geçiyoruz. Ben bu süreci “De-De Essentialization” yani yıkılan fikirlerin boşluğunu yeni bir takım doğrular ile doldurmak. Yerle bir edip, kör kuyulara tıktığımız geleneksel ya da modern(ist) düşüncenin inşası yerine bir “Post-Modern” inşa. İlk aşamada yıkılan etnosentrizm yerine kültürel rölativite; heteronormativite yerine toplumsal cinsiyet eşitliği gibi gibi… Peki bu değerleri de sorgulamak isterseniz? Nasıl geleneksel düşünceyi sorgulayıp ortadan kaldırdıysak post-modern düşünceyi de kaldıramaz mıyız? Belki geçen sürede geleneksel düşüncenin o kadar da yanlış olmadığını düşünmüş olabiliriz, eklektik bir düşünceye sahip olmak istemişizdir. Ya da belki ilerici fikirler o kadar da aklımıza yatmıyor olabilir…


Bu konuda duruşum çok net. Klasik düşünce ne kadar sorgulanmaya ve reddedilmeye açık ise, ilerici fikirler de bir o kadar eleştirilmeye ve reddedilmeye açık olmalı. Dogmatik düşünceyi yıkıp yerine yeni bir dogmalar silsilesini benimsemek, bu fikriyatı dokunulmaz bir puta dönüştürmek bireylerde ideolojik bağnazlık yaratmaktadır. Bu durumda, bu düşünceleri de sorgulamak ve eleştirmek, belki de yeni bir düşünsel evrimin kapılarını aralayabilir. Ayrıca, her düşünce biçiminin kendi sınırlamalarını taşıdığını anlamak da önemlidir. Olayları tek bir perspektiften yorumlamak, “progresif” azınlığın içerisinde bir yankı odası oluşturarak bir nevi post-modern düşünsel faşizm yaratıyor. Düşünce kalıplarını sorgulamak, klasik düşünceleri kırmak veya post-modern düşünceyi benimsemek; aslında sürekli bir entelektüel evrimin bir parçası olmalıdır. Bu noktada profesörlere düşen görev, ideolojik bağnazlıktan uzak bir şekilde farklı düşünce kalıplarını öğrencilere aktarmak olmalıdır.


Sonuç olarak, tüm bu yıkım ve inşa süreçleri, bireyin kendi dünya görüşünü oluşturmasına, geliştirmesine ve daha özgür, eleştirel bir bakış açısı kazanmasına katkı sağlayan entelektüel bir pratik haline gelmelidir.

Comments


bottom of page