top of page

EZBERLERE SIKIŞMAYAN BİR 1915 PERSPEKTİFİ

20.⁠ ⁠Yüzyılın en büyük kitlesel yer değiştirme hadiselerinden birisi ergen çocukların kendi mevzilerinden birbirlerine taş atmalarına sıkıştırılmış durumda. Oysa bu konuda çok daha sağduyulu ve vicdanlı bir çizgiyi takip etmek mümkün.

Her sene 24 Nisan’da aynı sahneleri tekrar tekrar yaşıyoruz.


Hiç değişmedi ve değişecek gibi de görünmüyor.


1915’te Osmanlı Ermenileri’nin Anadolu’dan tehcir edilme kararının verildiği bu tarih, Ermeni literatüründe bir Soykırım günü olarak kabul ediliyor.


Buna karşı, Türkiye’de her 24 Nisan’da Ermeni Çetelerin yaptıkları katliamlar anımsatılıyor. Karşı paylaşımlarla misilleme yapılıyor.


Bu durum uzun yıllardır sürüp gidiyor.


Türkiye’de psikolojik durum öyle bir hale geldi ki 24 Nisan milliyetçi çevrelerde adeta bir gurur ve zafer havasıyla anımsanıyor.


Oysa 24 Nisan 1915, kadim Türk tarihi için bir zafer ve gurur günü değildir.


Vatan kaybetme korkusu ve asayişi sağlama endişesiyle savaş koşullarında son derece sert ve hoyrat bir kararın alınmak ve uygulanmak zorunda kaldığı günün seneyi devriyesidir.

Oysa bu konuda çok daha sağduyulu ve vicdanlı bir çizgiyi takip etmek mümkün.


Ermeni Dİasporası'nın salt Türk ve Türkiye düşmanlığından beslenen ve her sene kendisini tekrar eden ezberleri Türkiye'deki milliyetçi kamuoyunu da benzer bir çizgiye konuşlandırdı.


Ermeni tarafı Türk düşmanlığı yaptıkça Türk tarafı da konuya benzer bir sığlıkla bakmaya alıştırıldı.


20. Yüzyılın en büyük kitlesel yer değiştirme hadiselerinden birisi ergen çocukların kendi mevzilerinden birbirlerine taş atmalarına sıkıştırılmış durumda.


Örneğin artık şöyle bir yorumu görmekte zorlanıyoruz:


"Türk Milleti, 1915'ten sadece birkaç sene önce vatan bellediği topraklarına veda etti.

İmparatorluğun göz bebeği, can damarı olan Rumeli çok acı bir şekilde kaybedildi.

Selanik'ten, Manastır'dan, Bosna'dan, tüm Makedonya'dan on binlerce Müslüman Türk, acı ve keder içinde topraklarından sürüldüler.


Bu büyük acı ve travmanın sonucunda tıpkı Rumeli gibi Doğu Anadolu da elimizden gidecek korkusuyla Tehcir kararı alındı.


Bu bizim gurur duyduğumuz bir karar değil almak zorunda olduğumuz bir karardı.

Ermeni komşularımızın, dostlarımızın o süreçte hangi acıları çektiklerini biliyoruz. Ancak bölgedeki Taşnak faaliyetlerini engellemenin yolu demografik bir değişimin köklü şekilde uygulanmasını zorunlu kılmıştı.


Soykırım yapmadık. Tehcir esnasında yaşanan ölümler ve her türlü acı olaydan dolayı da çok üzgünüz.

Keşke komşularımıza, arkadaşlarımıza veda etmek zorunda kalmasaydık.

Keşke topyekun yerleşik bir halkın evlerinden sürülmesine gerek kalmasaydı."


Saflar o kadar sıklaştı ki şu basit metin bile büyük bir linç furyasından nasibini alabilir.


Aklı selimi ve vicdanı savunan insanların sesi artık azınlıkta kalıyor.


1915'i konuşurken ya Soykırım retoriklerini tekrarlamanız ya da yaşasın Talat Paşa nidaları altında asıl Ermenilerin katliam yaptığını ifade etmeniz gerekiyor.


Tıpkı rahmetli Hrant'ın da dediği gibi Türkler ve Ermeniler hasta iki toplum gibi davranmayı sürdürüyor.


İlacı birbirlerinde aramaları gerekirken birbirlerini nefret objesi olarak kullanıyorlar.

Comentários


bottom of page