top of page
Yazarın fotoğrafıAli Yağız Baltacı

FENERBAHÇE VE İTTİHATÇILIK: GALATASARAY'IN DR. NAZIM GÖNDERMESİ

Güncelleme tarihi: 31 Eki

Fenerbahçe'nin eski başkanı bir "hain" olduğu için mi idam edildi? Herkes maçın sonucuyla meşgulken, Galatasaray'ın resmi X (Twitter) hesabının maç sonrası yaptığı kutlama paylaşımı oldukça dikkat çekiciydi.

Fenerbahçe Galataaray derbi haftasını geride bıraktık.


Kadıköy'de oynanan müsabakada Galatasaray, ezeli rakibini deplasmanda 3-1 yenmeyi başardı.


Paylaşımda odanın içinde kafesin içinde bir kanarya görünüyor. Fenerbahçe'nin 1926'da idam edilen başkanı Doktor Nazım'ın tam görünmeyen fotoğrafı ve Galatasaray taraftarlarının bu konuda söylediği "Hain Başkanı, Atatürk Düşmanı" bestesinin müziği duyuluyor...


Esasen pek alışkın olmadığımız son derece kuvvetli bir politik taşlama yapmış Galatasaray. Üstelik resmi hesabından...


Spor kulüpleri biz siyaset tarihçilerine malzeme verince ve siyasi anekdotlar paylaşınca hoşuma gidiyor.


Avrupa'daki büyük rekabetlerde çok sık görüyoruz bu göndermeleri. Zira oralarda derbiler hep sınıfsal, siyasi, tarihsel ayrışmalardan besleniyor.


Bizim ülkemizde ise kulüpler bu toplara pek girmeyi tercih etmiyor.


Galatasaray bu sefer son derece sert bir şekilde ezeli rakibine yüklenmeyi tercih etti. Kuvvetle muhtemel ki özellikle son yıllarda Galatasaray'a FETÖ üzerinden yapılan göndermelere, sarı kırmızılılar son derece sert bir misillemeyle karşılık vermek istedi.

Peki, sarı kırmızılı taraftarların bestesini yaptığı, kulübün de resmi hesaptan paylaştığı


Doktor Nazım gerçekte kim?

Doktor Nazım, İttihatçı kadroların en ağır topları arasındaydı.

Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu kadrolarının çoğunluğu gibi o da İmparatorluğun gözbebeği Rumeli topraklarında doğup büyüdü.


İttihat ve Terakki'nin önemli kurucularından oldu. Nitekim 1908 Devrimi sonrası üst düzey görevlere getirildi. İttihatçıların en kuvvetli olduğu dönem olan 1914-1915'te ise Fenerbahçe'nin başkanı oldu.


Aslına bakarsanız İttihatçıların ele geçirmek istediği ilk kulüp Galatasaray'dı. Ancak bu kulüp bir İmparatorluk kurumuydu ve yüzlerce yıllık kodlarıyla içine nüfuz edilmesi pek kolay değildi.


Bundan daha önemlisi, Galatasaray, içinde barındırdığı gayrimüslim üyeleriyle, çoğulcu yapısıyla daha kapsayıcı bir ideolojiye sahipti. O dönemin iki ana akımı olan "Türkçülük" ve "Kapsayıcılık" akımları içinde GS'nin konumu ittihatçılara mesafeliydi.

Dolayısıyla İttihatçıların daha rahat nüfuz ettikleri ve başkan atayabildikleri kulüp Fenerbahçe oldu.


Mustafa Kemal Paşa, zaferden sonra ittihatçıları tasfiye etmeye başladı. 1926 İzmir Suikastı bu temizlik için müthiş bir fırsat oldu.


Dr. Nazım da o günlerde idam edildi.

İşte bundan dolayı Galatasaray, "Hain Başkanları" derken bu sürece vurgu yapıyor.

Ön bilgiyi paylaştıktan sonra şimdi süreci daha derinlemesine ele alalım.


Mustafa Kemal Paşa’nın Milli Mücadele dönemini anlatırken hem Nutuk’ta hem de yakın arkadaşlarıyla sohbetlerinde sıkça kullandığı bir ifade vardır:


“Bir elimde tabanca bir elimde darağacı vardı”.


Gazi Paşa’nın bu sözünde en ufak bir abartma olduğunu kimse iddia edemez zira gerçekten de Anadolu’da yeni bir kurtuluş arama serüveni neresinden tutsanız elinizde kalacak bir kısır döngüydü.


Nitekim, kendisi de “Ya İstiklal Ya Ölüm” diyerek süreci özetlemişti.

Gelgelelim; Anadolu’da teşkilatlanmak, silahlanmak, kadrolaşmak, yenilgilerin içinde tükenmiş halkı yeni bir mücadeleye inandırmak en zor olandı.


Para ve silah bir şekilde bulunurdu ama Paşa için en kritik konu Anadolu’da bu örgütlenmeyi oluşturmak ve yönetmekti…


Mustafa Kemal Paşa çözümü; liderleri yurt dışına kaçmış, İstanbul’da ve Anadolu’nun her tarafında sahipsiz, boyun bükük, yılgın ve küskün kalmış İttihatçı kadrolarda buldu…

“Enverci” olarak da adlandırılan bu kadrolar; 1908 Devrimi’nden itibaren vatansever düşlerle dolmuş Osmanlı’nın beyin takımıydı.

Balkan ve Dünya Savaşı bozgunu sonrası bir kısmı hapse atılmış, bir kısmı öldürülmüş, bir kısmı ise yurt dışına kaçmış yorgun savaşçılar….


Mustafa Kemal Paşa’nın İttihatçılar arasında çok popüler bir yeri olduğunu söylemek zor.

Enver Paşa ile ilişkisinin hep “limoni” olması bir kenara dursun; Mustafa Kemal Paşa, Enver Paşa ve kadrolarına karşı hep mesafeli durmuş ve Enver Paşa’nın aldığı çok sayıda kararı da tasvip etmediğini belli etmişti…


Bunun yanı sıra Enver’in adeta bir “popstar” gibi yükseldiği ve kahramanlaştığı günlerde Mustafa Kemal; Libya çöllerinden Suriye’ye, Muş’tan Çanakkale’ye kelle koltukta savaşan ve siyasetten uzak kalan bir subaydı. Bu yüzden siyasi kariyeri için yatırım yapmaya da zaman bulamamıştı.


Tüm bu handikaplara rağmen, İttihatçı kadrolar için Mustafa Kemal'e tutunmak dışında başka bir alternatif pek yoktu. Cemal, Enver, Talat üçlüsü yurt dışındaydı. Kadrolar lidersizdi. İstanbul ve Padişah teslim bayrağını çekmişti… İttihatçılar biçare sarıldılar Mustafa Kemal Paşa'ya.


Paşa Samsun’a çıktıktan sonra; Vatanın ve Milletin İstiklâli için savaşacağını ilan etti ve tüm vatanperverleri bu hareketin altında buluşmaya davet etti. Amasya, Erzurum ve Sivas’ta kongreleri toplarken de Ankara’da Savaş Meclis’ini açarken de yanında İttihatçılar vardı.


İttihatçı kadrolar ise bir taraftan vatanın işgalden kurtulmasını istiyor ve bunun için MKP önderliğindeki Milli Mücadele’ye destek veriyor; diğer taraftan ise gerçek liderleri olan Enver’in bir an önce gelip kurtuluş hareketinin liderliğini devralmasını bekliyorlardı.

Ancak öyle olmadı.


Mustafa Kemal Paşa, zorlu bir sürecin sonunda hem savaşı kazandı hem de mutlak iktidarını ilan etti. İttihatçı kadrolar da mecburen yeni rejimde artık ismi "Gazi Paşa" olan Mustafa Kemal Paşa'ya biat ettiler.


Mustafa Kemal Paşa ise her şeyin farkındaydı. Bu biatın zoraki bir durum olduğunu anlıyordu. Gazi Paşa asıl hesaplaşma için doğru zamanı bekledi. Beklediği fırsat ise zaferden dört sene sonra, İzmir’de önüne geldi…


Atatürk’ün canına kast edilen İzmir Suikastı; aralarında eski bakanlar, milletvekilleri ve valiler de bulunan bir grup kesim tarafından planlanmıştı. Bu kişilerin büyük kısmının ortak özelliği ise “eski İttihatçı” olmalarıydı.


Siyasi tarihimize 1926 Yargılamaları veya 1926 Temizliği olarak da geçen bu sürecin sonunda hala aktif durumda olan tüm eski ittihatçılar tasfiye edildi. Bir kısmı darağaçlarına bir kısmı zindanlara gönderildi.


Fenerbahçe Başkanı Doktor Nazım da Suikast Davası'ndan değil ama ittihatçılığa ısrarla devam etmekten ve toplantılar düzenlemekten suçlu bulunup idam edildi.


Çoğu eski "Enverist" zaferden sonra dönüşüp "Kemalist" oldu. Dönüşemeyenler de oldu tabii. Doktor Nazım da dönüşemeyen ekipteydi. İttihatçı duyguları hala devam edince 1926'da onun da ipi çekildi.


Fenerbahçe'ye gelince. Onlar da ittihatçılıktan Kemalistliğe geçiş yapmakta zorlanmadılar.

"Kurtlukta Düşeni Yemek Kanundur" dediler. Ancak Cebeci'de bir darağacında yaşamı sona eren başkanlarını da hiçbir zaman yok farz etmediler. Zira Doktor Nazım, Atatürk'e "Sarı Paşa" diyen ıslah olmaz bir Enverci olsa da hiçbir zaman "Vatan Haini" olmadı.

Burada Fenerbahçe'nin güncel tutumuna özellikle dikkat çekmek isterim.


Doktor Nazım, hala Fenerbahçe'nin resmi sitesinde eski başkanlar arasında sergileniyor.

Doktor Nazım'ı resmi sitelerinden çıkartabilir, yok farz edebilirlerdi.


Galatasaray'ın Hakan Şükür'e uyguladığı "yok ki öyle bir insan" taktiğini uygulayabilirlerdi.

Ancak bunu yapmıyorlar. Hala "başkanımız" diyerek sahip çıkıyorlar.


Bu tutumun iki sebebi olduğunu düşünüyorum:

1-) Fenerbahçe'nin tarihsel ve ideolojik kodlarında hala ince bir ittihatçılık gizli.

2-) Doktor Nazım idam edildi ancak hain olduğu için değil Mustafa Kemal Paşa ile ters düştüğü için. Fenerbahçe bu durumu "cenk halidir olur böyle şeyler" mantığıyla değerlendiriyor.


İttihatçılık ve Kemalizm ideolojik açıdan büyük farklılıklar taşımıyor. Aynı kültürel kodlardan ve duygulardan besleniyorlar. İki akımın arasındaki mücadele bir güç mücadelesiydi. Nitekim ittihatçı fikirleri bugün büyük ölçüde Kemalistler sahipleniyor.

Yazımızın sonunda Galatasaray'ın kuruluş yıllarındaki konumuna tekrar değinelim.

Galatasaray bir imparatorluk kurumu olmasından dolayı daha kapalı ve muhafazakar bir hüviyete sahip.


Osmanlı kodlarından kopması kolay olmamış GS’nin. Osmanlı’nın çağdaş ve Batıcı yüzü.

Tevfik Fikretleri çıkaran aydınlana kültüründen geliyor. Buna karşın Türkçü değil Galatasaray çoğulcu. Daha kapsayıcı bir ideolojiye sahip. Bu yüzden İttihatçılara mesafeli. Bu yüzden Fenerbahçe kadar siyasetin içine girmemiş.

Comments


bottom of page