top of page
Yazarın fotoğrafıEmirhan Yörük

GÜVEN OLMADAN SİYASET OLMAZ

Kimin aday olması gerektiğini tartışanlar kötü niyetli olmasa da cehenneme giden yol, iyi niyet taşlarıyla döşeli. Bu tartışma, aday belirlendiğinde, imajının tahribatının yüksek bir şekilde başlamasına neden oldu.

Bir ülke hayal edelim, ülkede 100 kişi yaşıyor olsun ve siz de bu ülkede bir siyasetçi olun. Bir önceki seçimlerde 51 kişinin oyunu almış ülkenin bir diğer lideriyle büyük bir münakaşa yaşamanıza dair kum saati doluyor ve bir kötü haberim daha var, sizin oyunuz 49 da değil. Ne yapardınız? Birden fazla senaryo var ama en makulu şu değil mi, 49'un tamamına yakınının oyunu kazanmak, kazanılamayanların yerine de 51'in olduğu taraftan en kötü 4-5 kişinin oyunu daha almak? Bu basit ütopyamızda, makul yolun yürüyenler ve ''49'da debelenelim ama bağıra bağıra kaybedelim'' yolu yürüyenleri var. Kemal Kılıçdaroğlu, makul yolu yürüyenlerdendi.


Müzmin muhaliflerin ağır eleştiri yağmuruna tuttuğu ''helalleşme süreci'' de Kemal Bey'in bu yolu yürürken elinde tuttuğu narin bir çiçekti. O çiçek ki, makul yolun bir sembolüydü. Ama artık ne o çiçek var ne de sembolize ettiği değer ayakta kalabildi. Ali Babacan’ın da dediği gibi; ‘’Vatandaşlarımız her fırsatta eski alışkanlıklarına koşup seçmeni aşağılayanlara, ‘muhafazakardan demokrat olmaz.’ diyerek koskoca bir kitleyi haksızca yaftalayanlara güvenmedi.’’ bu ifadelerden, muhalefetin samimi olmaktan uzak dilinin özeti var.


Kimin aday olması gerektiğini tartışanlar kötü niyetli olmasa da cehenneme giden yol, iyi niyet taşlarıyla döşeli. Bu tartışma, aday belirlendiğinde, imajının tahribatının yüksek bir şekilde başlamasına neden oldu. Kemal Bey’in adaylığı açıklandığında çok yıpratılmıştı zaten. 6’lı Masa’nın en potansiyelli adayını sürekli olarak itibarsızlaştırmak, safi zarardan başka hiçbir şeye neden olmadı.


Siyaset, zikredildiğinde muhakkak ki ''yalan'' kelimesinin de kendisine sıklıkla eşlik ettiği dünyanın en önemli kavramı. Otomobilinizin yakıtından, kaç çocuk yapacağınıza kadar sirayet eden bu büyülü güç, inanılarak söylenmeyen sözlerle sulandırıldığında, uzun süre kurumayan ve hiçbir şekil verilemeyen bir çamura dönüşüveriyor. Muhalefetin bir kısmı, çamura saplanmış durumda, çıkmak için hayati bir mücadele veriyor mu emin değilim ama vermeli.


Yalanlar ve hayaller üzerine siyaset oluşturulamaz, dünyada örneği de zaten yok. İstikrarlı bir görünüm çoğu kez halkta talep toplayabiliyor. İstikrar dendiğinde ilk akla gelen siyasetçinin Erdoğan olması bir tesadüf değil. Kurmuş olduğu birçok değer, orta vadeli oluşturulan söylem birliğinden güç alıyor. Erdoğan profilinin, bir gecede kararlarının 180 derece karşısında olduğunu birkaç istisna dışında göremiyoruz. Bu ''muhafazakar'' hareket anlayışı, halkın Erdoğan'ın zihin dünyasına kolaylıkla girebiliyor olmasına ve orayı anlamlandırabiliyor olmasından kaynaklı olarak güven duymasına neden oluyor. İnsanlar, Erdoğan'ı ya anlıyor ya da güveniyor.


Muhalefet partileri o kadar hızlı hareket ediyor ki, hareketlerinin altında bir zemin dahi kalmamış durumda. Barışacağız, kucaklaşacağız, kalp, sevgi, hoşgörü gibi değerleri temsil etmekle kendini ilan eden Kemal Kılıçdaroğlu, yeteri kadar oy alamayınca, bilboardlara kocaman ''Gidecekler, göndereceğiz...'' gibi söylemlerle donattığında ne halk Kemal Bey'in ne yaptığına anlam verebiliyordu ne de anlamıyor olsa da güvenebiliyordu çünkü çok hızlı hareket ettiler, sindirilmesine imkan vermediler. Vaadlerin etik boyutunu göz ardı ediyorum, hepimiz kadar insan olan kişiler hakkında, insan onuruna yaraşmayan yaklaşım metodlarını o gün de bugün de reddettim. Ayakları yere basmayan politika önerileri halkın güvenini lidere karşı kaybetmesine yol açıyor. İYİ Parti 3-6 Mart olaylarında ne yaptı mesela? Katılırsınız katılmazsınız ama Kemal Bey'in adaylığına karşı çıkmak siyasi bir duruştur, bunun da gereği yaptılar ve çok cesurca bir hareketti ama daha sonra ne oldu? Zemine uygun mu hareket etti yoksa siyasi bir çırpınış mıydı?


Cumhur İttifakı ve Erdoğan, kampanyasının tamamına yakınını somut değerlerden oluşturdu. İstanbul'da yaşayanlar metrobüs yolunu da içeren E5'i bileceklerdir, yol boyu bilboardlarla donatılı, epey uzun, şehrin tamamına yakınının içinden geçen bir yoldur. Oradaki bilboardların hepsinde yol, köprü, uçak, araba, helikopter vb. gibi elle tutulabilen ve gözle görülebilecek, "yaptım" dendiğinde tartışma yaratmayacak bir kampanya dili kullanıldı. Oysa muhalefet ağırlıklı dilini soyut değerlere dayandırmış durumdaydı, "geniş mutabakat" imajının ise dağılacağına emin olan halk, bu imaja itibar etmedi.


"Yaptıklarımız, yapacaklarımızın teminatıdır." der ve sıkça dile getirirdi AK Parti. Bu makul doğrulama metodu, iktidar olunduğu taktirde oldukça verimli bir iletişim stratejisiyken, muhalefet kanadının bu konuda, muhalefet olmaktan mütevellit bir dezavantajı vardıysa da bunu yenmeliydi, yenecekse kazanacaktı. Sadece Erdoğan karşıtlığı üzerinden değil, ülkeyi yönetme noktasında mutabakat oluştursaydı şayet, kazanacağına inanıyordum. İttifak partilerinin bir kısmının inanmadığı bir meta, teminat olamadı. Teminatsız kazanma yolunda, propaganda makinesi ne kadar körüklenirse körüklensin yeteri kadar "ısıtmadı" ve bugün hala en kötü döneminde olan AK Parti'nin nasıl kazanabildiğine inananamıyorlar, işte bu yüzden kazandı.


AK Parti ve ittifak mensupları ''tanımlanabilir.'' bir siyaset anlayışıyla, tüm beklentilerin ötesinde bir zafer elde etti. Muhaliflerin çuvaldızı kendine batırıp sahici bir hesaplaşma süreci geçirmesi lazım.

1 Comment


Ali Ekber Çelik
Ali Ekber Çelik
Nov 13, 2023

Realist bir yaklaşım 👏🏼

Like
bottom of page