İşlenen fiilin kanuni tipe uygunluğu denetlendikten sonra devamında hukuka aykırılık unsuru incelenmelidir. Bu incelemede hukuka uygunluk nedenlerinin varlığı değerlendirilir. Hukuka uygunluk nedenleri kanun hükmünün yerine getirilmesi, amirin hukuka uygun emrinin yerine getirilmesi, meşru savunma, hakkın kullanılması ve ilgilinin rızası olarak belirtilebilir.

Tipiklik ile hukuka aykırılık arasındaki bu ilişki hakkında farklı görüşler bulunmaktadır. Koca&Üzülmez’in de savunduğu görüşe göre tipe uygunluk hukuka aykırılık için bir karine görevi görmektedir. Diğer bir deyişle fiilin kanuni tanıma uygun olması o fiilin hukuka aykırılığı bakımından bir karine teşkil eder. Fakat mevcut olan bu karine hukuka uygunluk nedenlerinden biriyle ortadan kalkabilir. Bu sebeple tipe uygunluğu belirlenen fiilin hukuka uygunluk nedenlerinden birine sahip olup olmadığı kontrol edilir. Bu inceleme sonucunda herhangi bir hukuka uygunluk nedeni tipik fiilin hukuka aykırılığını ortadan kaldırmıyorsa tipe uygun bu davranış aynı zamanda hukuka aykırı sayılacaktır. Burada bir not düşmemiz gerekiyor ki fiilin tipe uygunluğu sadece ceza hukuku alanında değerlendirilirken hukuka uygunluk nedenleri bakımından değerlendirilmesi tüm hukuk disiplinlerini kapsar.
HUKUKA UYGUNLUK NEDENLERİ’NİN SUBJEKTİF UNSURU
Hukuka uygunluk nedenleri bakımından gerektiği kadar irdelenmeyen bir diğer tartışma bu nedenlerin objektif varlığının yeterli olup olmadığı hususundadır. Bu konuda başı çeken iki görüş bulunmaktadır.
1- Klasik suç teorisi taraftarı yazarlar suça sebep olan haksızlığın incelenmesinde neticeyi esas aldıkları için hukuka uygunluk nedeninin objektif olarak bulunmasını yeterli görürler. Bu durumda failin objektif olarak mevcut bulunan hukuka uygunluk nedeninin varlığını bilmemesi- yani subjektif unsurun bulunmaması- failin iradesi bakımından önemsizdir. Bu düşünce hukuka uygunluk nedeninin ex ante(olay anında) değil ex post (olay sonrasında) değerlendirmeye tabi tutulmasının doğal sonucudur. Kısacası hukuka uygunluk nedenlerinden birinin objektif olarak varlığı fiilin hukuka uygun kabul edilmesi için yeterlidir. Ayrıca Türk hukukunda da baskın görüş bu yöndedir.
2- İkinci görüşe göre hukuka uygunluk nedenlerinin objektif varlığı yeterli değildir. Yani fail olayda mevcut olan hukuka uygunluk nedeninin varlığını subjektif olarak bilmeli ve kendi davranışlarını bu bilinçle gerçekleştirmelidir. Alman hukuk doktrininde var olan Personliche Unrechtslehre / kişisel haksızlık teorisine göre kast unsuru haksızlığın altında değerlendirildiğinden failin hukuka uygunluk nedenlerinin maddi şartlarına da hakim olması beklenir.
Türk hukuku objektif varlığı yeterli bulsa da zannımca şahsi haksızlık teorisinin benimsenmesi daha doğru olacaktır. Aksi ihtimalde fail için sorumsuzluk alanı aşırı geniş olacaktır. Nitekim failin varlığından bihaber olduğu hukuka uygunluk nedeninden yararlanması suçun manevi unsurları bakımından failin iç dünyasındaki suç işleme isteğinde bir değişiklik göstermemesine rağmen fiilin hukuka uygun sayılmasına neden olacağından hakkaniyetli bir sonuca ulaşmamıza engel olacaktır.
HUKUKA UYGUNLUK NEDENLERİ
Yukarıda da belirtildiği gibi hukuka uygunluk nedenleri;
1- Kanun hükmünün yerine getirilmesi
2- Amirin hukuka uygun emri
3- Meşru savunma
4- ilgilinin rızası
5- hakkın kullanılması olarak sınıflandırılabilir. Bu yazımızda kanun hükmünün yerine getirilmesi üzerinde duracağız
a- KANUN HÜKMÜNÜN YERİNE GETİRİLMESİ
Bu hukuka uygunluk nedeni TCK m.24/1 hükmüne dayanmaktadır. Bu hükme göre kanun hükmünü yerine getiren kimseye ceza verilmez. Bu maddede geçen ‘kanun hükmü’ lafzı geniş yorumlanmalıdır. Yani bahsedilen kanun hükmü aynı zamanda tüzük yönetmelik gibi diğer tüm hukuk normlarını kapsar. Kısacası herhangi bir hukuk normuna uygun davranan kişi bu davranışı tipe uygun olsa dahi hukuka uygunluk nedenlerinin varlığı sebebiyle bu fiilden sorumlu tutulamaz, ceza verilemez. Kanun hükmünün yerine getirilmesi sebebiyle failin işlediği fiilin sonuçlarından muaf olması için birtakım şartlar bulunmaktadır. Bunlar
1- Kişi kanun tarafından yetkilendirilmelidir. Buradaki kanun lafzının geniş yorumlanması hususu oldukça önemli olduğu için tekrar belirtmekte fayda var
2- Kişiye kanun tarafından verilen yetki o kişinin görevi olmalıdır. Kafa karışıklığı yaşanmasın diye bu maddeyi daha da açacağız. Örneğin polis vazife ve salahiyet kanunu (pvsk) m16 bakımından kolluk kuvvetlerinden polis zor ve silah kullanmaya yetkilendirilmiştir. Polis sıfatına uymayan bir vatandaş zor ya da silah kullanıp kanun hükmünün yerine getirilmesini hukuka uygunluk nedeni olarak ileri süremez. Nitekim PVSK kanununun ilgili maddesinde vatandaşlar görevlendirilmemiştir.
KOLLUĞUN SİLAH KULLANMA YETKİSİ
Kolluk kuvvetleri toplumdaki asayişi sağlamak amacıyla görevlendirilen kimselerdir. Görevlendirme sebepleri gereğince silah ve zor kullanmada toplumun diğer kesimlerine nazaran daha geniş yetkiler tanınmıştır. Bu yetkiler ölçüsüz olmamakla birlikte Polis Vazife Ve Salahiyeti kanunu (PVSK) ile sınırlandırılmıştır.
İrdeleme yaparken bakacağımız ilk madde 16.maddedir. Bu maddeye göre polis; meşru savunma hakkının kullanılması kapsamında veya bedenî kuvvet ve maddî güç kullanarak etkisiz hale getiremediği direniş karşısında, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde ya da hakkında tutuklama, gözaltına alma, zorla getirme kararı veya yakalama emri verilmiş olan kişilerin ya da suçüstü halinde şüphelinin yakalanmasını sağlamak amacıyla ve sağlayacak ölçüde, silah kullanmaya yetkilidir.( Sözüer Adem, “Die strafrechtliche Bewertung des tödlichen polizeilichen Schusswaffeneinsatzes gegen Flüchtige in der Türkei,“). Ancak bu yetkinin kullanımı şartlara bağlanmıştır. Kolluk kuvvetinin zanlı üzerinde silah kullanabilmesi için öncelikle kaçan zanlıya karşı zanlının duyabileceği netlik ve yükseklikte ‘DUR’ ihtarı yapılmalıdır. Bu ihtardan sonra mevcut durum halen devam etmekteyse polis havaya bir el ateş eder. Zanlıyı uyarma ve korkutma amacıyla yapılan bu faaliyetler yetersiz kalmaktaysa ve aksi takdirde polisin zanlının ele geçirilme ihtimali yoksa polis ‘zanlıyı yakalayacak ölçüde’ ateş edebilir. Buradan anlaşılmalıdır ki amacımız zanlının faaliyetlerini durdurmak olacaktır. Bu sebeple hayati olmayan organlara ateş edilmelidir. Örneğin plakası bulunan bir araçla polisten kaçmakta olan şahsın arkasından ateş edilmez. Nitekim araçta plakanın bulunması PVSK m.16’nın kolluğa tanıdığı yetkinin ‘ele geçirilmesi mümkün olmama’ şartını yerine getirmemektedir. Bu hususta dikkat edilmesi gereken şartlardan bir diğeri ilgili kişi hakkında tutuklama, gözaltına alma, zorla getirme kararı veya yakalama emri verilmiş olması ya da suçüstü halinde bulunmasıdır.(ceza hukuku uygulama rehberi/Adem Sözüer). Her ne kadar kanunen yetkilendirme yapılsa da bu kanun olabildiğince dar yorumlanmaktadır. Bu durum herhangi bir yanlışta yaşanacakların insan hayatı üzerinde negatif etkiler doğuracak olmasının doğal sonucudur. Aynı zamanda kolluk kuvvetinin tüm şartlar yerine gelmiş olsa dahi silah kullanırken dikkat etmesi gereken dış etkenler de bulunmaktadır. Örneğin kovalamaca sırasında insan vücudu sabit kalmaz. Bu durumlarda polisin bunu bilerek silahını kullanması gerekir. Nitekim polisin koşarken silah kullanması halinde karşı tarafa verilecek zararın ‘yakalayacak ölçüde’ olması şartının aşılabilme tehlikesi aşikardır. Bu durumda fail ya da diğerleri üzerinde doğacak zararın karşısında PVSK madde 16’nın polisi koruma yetkisi tartışılmalıdır. Hakim burada ilgili şartlarla beraber memurun olay esnasındaki manevi unsurları göz önünde bulundurarak karar vermelidir.
Bugün yazımızda hukuka uygunluk nedenlerine tanım ve bağlam bakımından bir giriş yapmakla beraber bu başlıkların ilki olan kanun hükmünü yerine getirme ve altbaşlıkta kolluğun silah kullanma yetkisini kısaca inceledik. Diğer yazılarımda hukuka uygunluk nedenlerinin farklı başlıklarını mercek altına alacağız. Şimdilik veda ediyor herkese iyi günler diliyorum.
Comments