top of page

İHANETİN BEDELİ: ŞEBNEM KORUR FİNCANCI

Yazarın fotoğrafı: Nisan Bedia SağdıçNisan Bedia Sağdıç

Çok fazla hekim tanıyorum ben, gözlerine bakarak yardım dilediğim, hocam olarak görüp her kelimesini not ettiğim, idolüm olan, peşinde koşturduğum...

Hastalarının durumunu merak edip uyuyamayan, yıllarca doktorluk yapsa dahi hastaların gözünde acıyı gördüğü an yumrukları sıkılan çok hekim tanıdım ben.


O yüzden bana hep imkansız gelmiştir bir doktorun herhangi bir insana, bunun da ötesinde devletine kasten zarar vermeye çalışması. Fakat ne yazık ki, Türk Hekimlerini temsil etme amacıyla yola çıkmış Türk Tabipler Birliği’nin Merkez Konseyi Başkanı Şebnem Korur Fincancı tüm bu temsil hakkını en büyük kötülüklere, en ağır ihanetlere meşruiyet kaynağı olarak kullandı. 


"Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından kimyasal silah kullanıldığına" yönelik iddialarıyla tanıdığım Fincancı, aslında TTB’den önce de hiç masum sayılamayacak bir geçmişe sahip. Tüm Türkiye’yi yasa boğan Münevver Karabulut cinayetinin de Uğur Mumcu cinayetinin de birbirine uymayan ve anlamlandırılamayan adli tıp raporlarında ismi geçmiş, o dönemlerde bile şüphelerin odağı olmuş. 

 

Kariyeri boyunca gerek terör sevici açıklamalarıyla gerek HDP’ye olan yakınlığıyla hep dikkat çekmiş, vatansever  Türk hekimleri tarafından defalarca topa tutulmuş. Fakat son olay, bardağı taşıran son damla oldu. O dönemler çalıştığım partide her hafta bir avuç vatanperver sağlık çalışanı internet üzerinden bir araya geliyor, insanlara daha etkin hizmet sunmak nasıl mümkün olabilir diye düşünüyor, kafa patlatıyordu. Öğrenci olmama rağmen beni de aralarına almışlardı, onlarla olmaktan büyük heyecan duyuyor, her dediklerini aklıma yazıyordum.


Tam o günlerde Fincancı’nın iddiası ve hemen ardından tutuklanması gündeme bomba gibi düştü. Fincancı, Mehmetçiğin son derece onurlu ve şeffaf bir şekilde sürdürdüğü terörle mücadeleyi lekelemek; şehidinden gazisine son damlasına kadar onun dâhi güvenliği için çarpışan tüm Türk Silahlı Kuvvetlerine ve onların tartışılmaz  başarısına gölge düşürmek amacıyla yazıldığı çok belli olan, altyapısı delillendirmesi, temellendirmesi olmayan bir açıklama yapmış ve önceliği de yabancı basına vermeyi ihmal etmeyerek TSK’nin “kimyasal silah” kullandığını iddia etmişti. Türk askerine, devletine iftira atmak bu kadar kolay olamaz illaki birilerine güveniyordur, diye düşünmüştüm o zamanlar. Şimdi onu canla başla savunan CHP ve HEDEP’i görünce anlıyorum kime güvendiğini.


O gün yine çok değerleri hocalarımla toplandık. Fincancının çıkarım yaptığı videoyu beraber izledik. Beş dakikadan kısa sürdü bunun iftira olduğunu kanıtlamamız. 

Normalde hep güler yüzüyle bildiğim Çağlar hocamın bakışını hiç unutamıyorum. Nefret, öfke ama hepsinin ötesinde ihanetin acısını gördüm kısılan gözlerinde o gün. Vatanperver Türk hekimleri en büyük ihaneti kendi meslektaşlarından görmüş bu kadar soğukkanlılıkla yapılmış bu saldırının şokuna girmişti.

 

Fincancı devlet düşmanlığına da, suç işlemeye de, terör sempatizanlığına da ve en önemlisi tüm bunların cezasız kalmasına da alışkındı galiba. İşte bu yüzden hiç beklemediği bir şey oldu, Fincancı ihanetin bedelini 2 yıl 8 ay hüküm giyerek ve en önemlisi TTB başkanlığından alınarak ödedi. Şimdi ise birçok STK ve siyasi parti kendisine destek çıksa da Fincancı devrinin çoktan kapandığının herkes farkında.


Kendisinin tüm suçları için tekrar yargılandığı günleri dört gözle bekliyorum. Askeri hastanelerin kapatılması, askeri sağlık alanının azalarak yok olması ile sağlık hem militarizmden hem de millilikten uzaklaştı. Fincancı gibi hekimliğin etik değerlerini hiçe sayan radikal grupların gözdelerinin bu rahatlığı bundan kaynaklanıyor. Tüm bunların çözümü milli sağlık politikalarının geliştirilmesinde. Çünkü ancak böyle ödeyebiliriz ekmeğine yağ sürdüğümüz hainlerin ihanetinin bedelini.


Comments


bottom of page