top of page
Yazarın fotoğrafıBatuhan Rözet

ORBAN'IN OTORİTER MACARİSTAN'I

Macaristan'ın Başbakanı Viktor Orban liderliğindeki Fidesz partisi, rekabetçi otoriter bir rejimin örneklerinden birini temsil etmektedir. Orban, demokratik kurumları kullanarak demokrasiyi taklit ederken, temel demokratik değerleri ihlal eden bir yönetim tarzını benimsemektedir.

Fidesz partisi, değişen politika ve ittifaklarla iktidarını sürdürmüş, ancak Orban'ın yönetimi otoriterleşme, basın özgürlüğü ihlalleri ve göçmen karşıtı politikalarla eleştirilmiştir. Ekonomik istikrar ve bazı iç politika tercihleriyle kendi seçmen kitlesini etkilemeyi başarmıştır.


Günümüz dünyasında, siyasi rejimlerin çeşitliliği oldukça geniştir. Demokrasi, totaliterlik, monarşi gibi farklı yönetim biçimleri her ülkede kendine özgü bir şekilde tezahür ederken, son yıllarda "rekabetçi otoriter rejimler" veya diğer bir deyişle "hibrit rejimler" olarak adlandırılan bir türün yükselişi dikkat çekmektedir. Bu rejimler, otoriter karakteristiklere sahip olmalarına rağmen, seçimler gibi demokratik kurumları kullanarak bir tür demokrasiyi taklit etmeye çalışan siyasi sistemlerdir. Hibrit rejimlerin temel özellikleri, medya bağımsızlığı, yargı bağımsızlığı gibi demokratik değerleri yok sayarak bu kurumları kendi çıkarları doğrultusunda manipüle etmeleridir. Hibrit rejimlerin en belirgin örneklerinden biri, Macaristan'da Viktor Orban'ın iktidarıdır. Orbanı ilginç yapan Avrupa birliği altında rejimi dönüştürmesi olmuştur. Orban’ın liderliği altında ülkede gerçekleşen değişiklikler, uluslararası akademik dünyada yeni ve karmaşık tartışmalara yol açmıştır. Bu yazımızda Macaristan örneğini ele alacağız.


Rekabetçi Otoriterlik

Sovyet sisteminin çöküşü ve Soğuk Savaş'ın sona ermesiyle birlikte, Francis Fukuyama'nın "tarihin sonu" tezi ve liberal demokrasilerin zaferi düşüncesi yaygın hale geldi. Birçok kapalı veya hegemonik otoriter hükümet, bu değişikliğin etkisiyle politik sahneden çekilmek zorunda hissetti veya yönetim biçimlerini ve kurumlarını yeniden düzenlemek için baskı altında kaldı. Bu dönemde birçok ülkede çok partili sistemler ve seçimler gündeme geldi. Soğuk Savaş sonrası dönemde demokratikleşme çabalarının doruğa ulaştığı görüldü. Bu dönemde, uzmanlar arasında demokrasinin artık tek çözüm olduğu varsayımı hakim oldu ve bu, rekabetçi otoriter rejimlerin ortaya çıktığı bir dönem oldu. Bu, demokratik kurumların otoriter yönetimle karıştığı ve otoriter istikrarların korunduğu veya belirsiz sonuçlara açık rekabetçi otoriter rejimlerin ortaya çıktığı bir dönemdi.


Otoriter rejimler her ülkede farklılık gösterir, ancak en temel ortak özellikleri, görüntüde demokrasinin varlığı ve muhalefetin iktidarı kazanma ihtimalinin sınırlı olmasıdır. Seçim sistemleri genellikle adil sonuçlar üretmeye uygun değildir. Otoriter yönetimler, devlet kurumlarına özellikle yargı organlarına kendi taraftarlarını yerleştirme eğilimindedirler. Eş-dost kapitalizmi uygularlar ve sivil hakları sistemli bir şekilde ihlal ederler. Sivil toplum kuruluşlarına yaşam hakkı tanımazlar. Otoriter rejimler, genellikle korku ve baskıya dayanır. Bu korku, sadece hükümet yetkililerinin toplum üzerindeki baskısını artırmakla kalmaz, aynı zamanda "düşman" retoriği üzerinden toplumu korkutmak için kullanılır. Bu bağlamda, iç düşman, dış düşman, terör, savaş, güvenlik, sağlık, ekonomi gibi konularla korkutma taktikleri kullanılır. Yani bu rejimler, toplumu kendilerinin güvencesi ve devamlılığı olarak kabul etmeleri için birçok farklı kanal aracılığıyla korkuturlar ve halkı sorgusuz sualsiz itaat etmeye zorlarlar.


Fidesz Partisi'nin Seçim Başarıları

Fidesz partisi 1998 yılında yılında orbanında içinde bulunduğu bir grup tarafından kurulmuştur. Parti ilk kurulduğu zamanlarda antikomisinst ve liberal bir oluşumdur. Macaristanda Kominizmin çöküşünden sonra 1990 yılında yapılan ilk seçimde parlamentoya girme başarısı gösterdi. 1998 yılında ise 148 sandelyeye ulaşarak Victor orban başkanlığında Kualisyon hükümetinin en büyük üyesi olarak 2002 yılına kadar devam ettiler. Macaristan yaklaşık 8 sene boyunca sosyalist bir iktidar tarafından yönetildi. 2008 küresel finans krizi ile beraber 2010 seçimlerinde parlemonta sandalyelerinin 3’de ikisinden biraz fazla sayıya ulaştı. Orban 2014,2018 ve 2022 seçimlerinde de aynı başarıyı göstererek başbakan olarak görevine devam etmektedir.


Victor Orban

1987 yılında Budapeşte Üniversitesi'nden hukuk diploması alan Viktor Orban, kısa bir süre sonra Soros tarafından finanse edilen Orta ve Doğu Avrupa araştırma grubunda bir burs aldı. 1989'da Soros Vakfı'ndan alınan bir bursla İngiltere'ye giderek Oxford Üniversitesi'nde siyaset felsefesi eğitimi aldı. Haziran ayında Orbán, 1956 Macar Devrimi liderlerinden eski Başbakan Imre Nagy'ın mezarının başında yaptığı konuşma ile geniş bir tanınırlık kazandı. Bu konuşmasında özgür seçimlerin ve Sovyet birliklerinin Macaristan'dan çekilmesini talep etti.


Sovyet kuvvetlerinin çekilmesi sonrasında 1990 yılında gerçekleşen ilk seçimlerde milletvekili olarak seçilen Orbán, 1993 yılında Fidesz'in lideri oldu. Parti, 1990 parlamento seçimlerinde sadece birkaç koltuk kazanmıştı ve 1994 seçimlerinde daha fazla kayıp yaşayınca temsil gücü daha da azaldı. Daha fazla seçmeni cezbetmek için Orbán, partisini merkez-sağa doğru kaydırarak sağdaki gruplarla ittifaklar kurdu. 1998 seçimlerinde Fidesz ve müttefikleri en fazla parlamento koltuğunu kazandı; Fidesz daha sonra diğer iki partiyle koalisyon hükümeti kurdu ve Orbán Başbakan oldu. Orban'ın ilk hükümeti, genç bakanlarla iş birliği yaparak ülkenin serbest piyasa ekonomisine geçişini hızlandırdı. Orban yönetimi altında Macaristan NATO üyeliği kazandı ve Batı dünyası ile ilişkilerini olumlu bir şekilde düzenledi.


Ancak, 2002 Macaristan genel seçimlerinde mağlup olan Orbán, başbakanlık görevinden ayrılmak zorunda kaldı. 2003 yılında Fidesz'in başına geri döndü, ancak 2006 seçimlerinde tekrar mağlup oldu ve istifası için kamuoyu baskısı arttı. Orban'ın siyasi kariyerinde önemli bir dönüm noktası, iktidar partisinin seçim kampanyası sırasında ülke ekonomisi hakkında yanıltıcı bilgiler vermesinin ortaya çıkmasıydı. Orban başlangıçta ülkede çıkan protestoları destekledi, ancak protestolar şiddet olaylarına dönüştüğünde mesafeli davrandı.


2008'de başlayan küresel finans krizi, Macaristan ekonomisinde zorluklara neden oldu ve 2010 seçimleri ile Orbán'ın ikinci dönemi başladı. Orbán ikinci döneminde parlamentoda büyük bir çoğunluğa sahip olarak anayasa ve birçok kanunda değişiklikler yaptı. Bu değişiklikler arasında ahlaki ve dini temaları içeren anayasa değişikliği önemli eleştirilere yol açtı. Ülke içinde ve dışında ciddi eleştirilere ve protestolara neden olan diğer bir konu ise basın özgürlüğüydü. Orbán hükümeti, büyük ölçüde yabancı eleştirilere yanıt olarak, medya üzerinde doğrudan kontrol sağlayacak bir medya yasası teklifini geri çekmek zorunda kaldı.


2013'e gelindiğinde, kemer sıkma politikaları yavaş bir tempoda devam ediyordu. Orbán hükümeti, finans sektörü ve diğer belirlenmiş sektörlere kriz vergisi uygulayarak halkın refahını bir miktar geri kazandı. Bu politikaların etkisiyle 2014 seçimlerinde Orbán büyük bir zafer elde ederek bir dönem daha iktidarda kaldı. Muhalefetin ekonominin kötüleştiği ve yoksulluğun arttığı iddialarına rağmen, Orbán hükümeti güçlü bir destek aldı. Ancak bu dönemde hükümet, yolsuzluk ve otoriterleşme konularında eleştirilere maruz kaldı. Basın özgürlüğüne saygı duymadığı ve basına baskı uyguladığı iddiaları ortaya çıktı. Hükümet ayrıca sivil toplum kuruluşlarına denetimler yaparak sivil topluma baskı uyguladı. Orbán, yurt dışından finanse edilen sivil toplum kuruluşlarını, dış güçlerin ajanları olarak gördüğünü ifade etti.


Viktor Orban, bir konuşmasında çalışmaya dayalı bir toplumun liberal değerlerle uyumsuz olabileceğini belirterek, bu görüşünü Rusya ve Çin gibi ülkeleri örnek gösterdi. Bu sözleri, muhalefeti geleceğe dair düşünmeye sevk etti ve Batı basınından büyük tepki aldı. Orban, göçmen politikalarıyla dünya genelinde en sert politikaları izleyen liderlerden biri olarak da bilinir. 2015 yılında, Orban hükümeti, Orta Doğu ve Afrika'dan gelen göçmenlerin ve mültecilerin Macaristan'a girişini durdurmak amacıyla Sırbistan sınırına dikenli tel çit inşa etti. Bu çit Eylül 2015'te tamamlandığında, Orban, göçmen krizini "Alman sorunu" olarak tanımlayarak, Avrupa Birliği (AB) ülkeleri arasında zorunlu kota çağrılarına karşı çıktı. Orban'ın milliyetçilik ve göçmen karşıtı retoriği, 2018'deki Macaristan parlamento seçimleri kampanyası sırasında daha da yükseldi. Kendisini sadece Macaristan'ın değil, aynı zamanda Hristiyan Avrupa'nın koruyucusu olarak gösterdi. Bu, ülkenin güney sınırındaki duvarın göçmen ve mültecilerin Macaristan'a girişini neredeyse tamamen engellediği gerçeği göz önüne alındığında ironik bir durumdu. Ayrıca, Orbán, muhalefeti, eski sponsoru Soros'u, AB'yi ve Birleşmiş Milletler'i Macaristan'ı göçmenlerin ülkesi haline getirmekle suçladı. Fidesz ve Orbán, medya hakimiyeti kullanarak zenofobik korku yaratma yoluna gitti. Muhalefet partileri ise, Fidesz rakiplerini tanımlamak ve desteklemek için yoğun çaba harcamalarına rağmen, tutarlı bir mesaj sunmada başarısız oldular. Orbán ve Fidesz ayrıca istikrarlı bir ekonominin ve çok çocuklu genç ailelere yönelik cömert vergi indirimlerinin popülerliğinden yararlandılar.


2019 seçimlerinde, muhalefet, otoriter olarak tanımladıkları Orban'ı 2023 seçimlerinde yenebileceklerine inanmaya başladı. Ancak seçim, devlet gücünü elinde bulunduran bir iktidara karşı gerçekleştiği için adil bir ortamda gerçekleşmedi. Avrupa standartlarına göre yüksek olan %70'lik katılım oranı, muhalefeti umutlandırdı, ancak Orban sandıktan başarıyla çıktı. Orban'ın zaferini sadece devlet gücünü elinde bulundurmasına bağlamak yetersiz olabilir, çünkü benzer bir durum Brezilya'da da yaşandı ve Lula, devlet gücünü elinde bulunduran Bolsonaro'ya karşı kazandı. Orban'ın en önemli başarılarından biri ekonomide istikrarı sağlaması ve göçmen politikalarıyla kendi seçmenini ikna etmesidir.

Kaynakça

Comments


bottom of page