Türk milleti, tarihi boyunca pek çok badire ve tehdidin üstesinden gelmeyi başarmıştır. İrtica, bölücülük gibi açık ve somut tehditler her zaman öncelikli gündemimizdi. Ancak günümüzde, ulus-devlet kimliğimize ve manevi değerlerimize karşı daha sinsi, daha kurnaz bir tehdit varlığını sürdürmektedir: Kadıköyleşme.
Bu kavram, temelde 2000'lerin başında Türkiye'nin geçmişiyle hesaplaşma süreci ile Avrupa Birliği'ne katılım müzakerelerine paralel olarak ortaya çıkmış bir olgudur. Fakat bu hesaplaşma, maalesef ülkemizin kendi öz değerleriyle ve kimliğiyle yüzleşmesi şeklinde değil, Kemalist elitlerin ve onların batı tarzı eğitim almış, sözde liberal çocuklarının akademik camiada etkili olmaya başlamasıyla farklı bir boyut kazandı. Taşralı sayısalcı olur, şehirli elit de sosyalci olur İşte bu batılı tarzda eğitim almış, kendilerini aydın olarak gören akademisyen kesim, Türkiye'nin geleneksel değerlerine ve ulus-devlet kimliğine saldırmaya başladı. Her türlü yabancı vakıf, dernek ve hatta istihbarat örgütlerine kapılar ardına kadar açıldı. "Ermeni Soykırımı" iddialarıyla, "Toksik Maskülenite" gibi kavramlarla Türk milletinin manevi değerleri ve milli birlik ruhu zedelenmeye çalışıldı. Bu ilk dalga akademisyenler sadece bir başlangıçtı.
Gelişen teknoloji ve küreselleşme sayesinde ulus-devletleri içeriden parçalama süreci daha da hızlandı. Vatandaşlık tanımı, somut ölçütler yerine akademik çevrelerce bir sosyal inşa olarak lanse edilmeye başlandı. Akademik çevreler, vatandaşlığın bir sosyal inşa olduğunu iddia ederek, binlerce yıllık birikimin üzerine inşa edilen bu kutsalı yıkmaya çalışmaktadır. Tanımı bulandırmak ve içini boşaltmak suretiyle ulus-devlet kimliğimizi aşındırmayı hedeflemektedirler ayrıca küresel sermayenin popüler kültür aracılığıyla yaptığı kültürel tahribat sonucu da gençlerimiz ergenlik denilen dönemi atlatamıyor sanki bir geçiş değil de 5-10 yıllık bir süreç gibi lanse diliyor , geleceklerini inşa edip ülke yönetimine katılması gereken gençler şuursuzca toplumsal cinsiyet ve 7/24 aktif olan sanal pavyonlar da vakitlerini öldüyorlar bunların hepsi de "özgürlük" maskesi altında, yapılıyor bunlar yapılırken ilk dalga akademisyen kadroları işi daha da abartarak dinleri ,değerleri ,cinsiyetleri ,kültürleri ve ırkları olmayan bir topluluk yaratmak için sanki hunharca yarışıyorlar .Ebette bu durumun önüne geçmek, öncelikle akademik kurumlarımızı ve eğitim sistemimizi bu zihniyetten arındırmakla mümkündür. Ayrıca sivil toplum kuruluşlarımızın da bu mücadelede aktif rol alması gerekmektedir.
Gerçek akademisyenlerimiz, ilim insanlarımız ve aydınlarımız safhaya çıkmalı, bu sinsi tehdidin boyutlarını ve zararlarını gençlere ve kamuoyuna anlatmalıdır. Unutulmamalıdır ki, Kadıköyleşme sadece İstanbul'un bir semtini tehdit etmemekte, tüm Türkiye'yi ve Türk milletinin birlik ve beraberliğini hedef almaktadır. Bu nedenle topyekûn bir mücadele vermek, bu tehditten kurtulmak artık bir zaruret halini almıştır. Biz bu vatanın sadık bekçileriyiz ve diğer tehditleri nasıl bertaraf ettiysek, bu sinsi Kadıköyleşme tehdidini de aşacağımızdan şüphem yoktur. Millî ve manevi değerlerimize, ulus-devlet kimliğimize sahip çıkmalı, kutsallarımızı sonuna kadar savunmalıyız. Gençlerimizi bilinçlendirmeli, onları bu tehlikeli akımlardan uzak tutmalıyız. Unutmayalım ki, yarınlarımızın teminatı gençlerimizdir. Onları kurtaramazsak, geleceğimizi de kurtaramayız.
Bu cennet vatanın namusunu da sonuna kadar müdafaa etmeliyiz.
Comments