top of page

KERKÜK'ÜN TÜRK KİMLİĞİ: GEÇMİŞTEN GELECEĞE BİR DİRENİŞ HİKAYESİ

Yazarın fotoğrafı: Nisan Bedia SağdıçNisan Bedia Sağdıç

Kerkük, tarih boyunca birçok kez el değiştirmiş olsa da, özellikle Selçuklular döneminden itibaren yoğun bir Türk nüfusu barındırıyor. Selçuklu İmparatorluğu'nun genişlemesiyle birlikte bu bölgeye yerleşen Türkmenler, Osmanlı döneminde de varlıklarını güçlü bir şekilde sürdürdüler.

Osmanlı İmparatorluğu'nun bölgeye hakim olduğu dönemde, Kerkük, önemli bir sancak merkezi olarak Osmanlı idaresinde kaldı ve Türk kültürünün izleri giderek derinleşti.

Türkmenler zamanla bu topraklarda sadece bir etnik grup değil, aynı zamanda bölgenin kültürel ve ekonomik dokusunun ayrılmaz bir parçası haline geldiler. Kerkük'ün zengin petrol yatakları, Türkmenlerin bu bölgedeki stratejik önemini de oldukça artırdı. Petrol, sadece bölgenin ekonomik değerini yükseltmekle kalmadı, aynı zamanda Kerkük üzerindeki siyasi çekişmeleri de körükledi.


Kerkük, aynı zamanda zengin bir kültürel mirasa sahip. Türkmenler, bu topraklarda zengin bir edebi ve kültürel birikim yarattılar. Kerkük türkülerinden halk edebiyatına kadar pek çok alanda, Türkmenlerin izlerini görmek mümkün. Kerkük Kalesi, Kadim Çarşısı ve tarihi yapılarıyla bu şehir, adeta bir kültürel hazinenin bekçisi durumunda.


Bu zengin kültürel miras, sadece Türkmenler için değil, tüm Türk dünyası için büyük bir değer taşıyor. Kerkük’ün bu kültürel mirası, yıllar boyunca Türkmenler tarafından özenle korundu ve gelecek nesillere aktarılmak üzere yaşatıldı. Türkmenlerin Kerkük’teki varlığı, sadece bir etnik kimlik mücadelesi değil, aynı zamanda bu kadim toprakların tarihine sahip çıkma mücadelesi.


MİSAK-I MİLLİ

Kerkük, Türk tarihi ve milliyetçiliği açısından yalnızca bir şehirden çok daha fazlasını ifade eder; Misak-ı Milli'nin simgesi ve Türk dünyasının kalbinde yer alan bir bağımsızlık sembolü. Misak-ı Milli,, Türklerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerin Türkiye'nin bir parçası olarak kalmasını öngörürken, Kerkük de bu sınırlar içinde önemli bir yer tutuyor.


Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılışıyla birlikte, Kerkük ve Musul gibi stratejik bölgeler, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti için hayati önem taşımaya başladı. Ancak, 1926 yılında Türkiye'nin İngiltere ile imzaladığı Ankara Antlaşması sonucunda, bu bölgeler Irak'a bırakıldı. Bu durum, Türk milliyetçileri için derin bir yara açtı ve Kerkük, adeta kaybedilen bir hazine olarak kalplerde yer etti.


Bugün Misak-ı Milli’nin ruhu, Kerkük’teki Türkmenlerin mücadelesinde yaşamaya devam ediyor. Kerkük, Türkiye’nin milli hafızasında, Misak-ı Milli’nin hayata geçirilemeyen bir parçasıdır. Bu nedenle Kerkük’ün Türk dünyası için anlamı, sadece coğrafi bir sınırdan ibaret asla olamaz.


Kerkük'ün önemi, sadece geçmişe dayanan bir hatıra değil, aynı zamanda geleceğe yönelik bir vizyonu da içeriyor. Türkiye’nin Misak-ı Milli’ye olan sadakati, Kerkük’teki Türkmenlerin varlık mücadelesiyle birleştiğinde, bu şehir bir milli davaya dönüşüyor. Kerkük’te yaşayan Türkmenler, bu bağlamda Misak-ı Milli’nin yaşayan mirasçılarıdır diyebiliriz. Ve onların varlığı ve mücadelesi, Türkiye’nin bu coğrafyadaki stratejik çıkarlarının ve tarihi sorumluluğunun bir yansıması...


TÜRKSÜZ MECLİS

Türkmenler, Irak'taki üçüncü büyük etnik grup olup, özellikle Kerkük, Telafer ve Erbil gibi bölgelerde ağırlıklı olarak bulunuyorlar. Kerkük'ün durumu, özellikle 2003'te Saddam Hüseyin rejiminin devrilmesinden sonra karmaşık bir hal aldı. Kürtler, Kerkük'ü Kürdistan Bölgesel Yönetimi'ne (KBY) dahil etmek istedi, bu da Türkmenler ve Araplar arasında endişelere yol açtı doğal olarak.Türkmenler, Kerkük'ün Irak'ın merkezi yönetimine bağlı kalmasını talep ederken, Kürtler ise bölgenin tarihi ve kültürel bağlarını öne sürerek Kerkük'ü KBY'ye dahil etmek istedi. Son zamanlarda Kerkük'te yaşanan gerilim, Kerkük Valiliği'ne yönelik atamalardan kaynaklanıyor. 2017 yılında, Irak merkezi hükümeti, Kerkük'ün Kürt valisini görevden almış ve yerine bir Arap vali atamıştı. Bu durum, Kerkük'teki etnik gruplar arasında gerilimi artırdı.


Kerkük'teki Türkmen meselesi ve valilik atamaları, Irak'ın etnik ve mezhepsel yapısındaki karmaşıklığın bir yansıması aynı zamanda. Bölgedeki dengeyi sağlamak, hem merkezi hükümet hem de yerel aktörler için büyük bir zorluk teşkil ediyor.

Kerkük’te yaşanan son gelişmeler, bölgedeki Türkmenler ve Türkiye için oldukça kritik. Kerkük’ün tarihsel ve stratejik önemi, hem Misak-ı Milli idealleri hem de Türkmenlerin hakları açısından büyük önem taşıyor. Ancak son yaşanan olaylar, bu dengeyi ciddi şekilde tehdit ediyor.


10 Ağustos 2024'te, Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) Başkanı Bafıl Talabani'nin Bağdat'ta düzenlediği bir toplantı sonucunda, KYB’li Rebwar Taha Kerkük Valiliği’ne atandı. Bu seçimde Türkmenler, Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) ve bazı Arap üyeler süreci boykot ederek katılmadı. Türkmenlerin katılmadığı ve Kerkük’ün dışında yapılan bu seçim, Türkmen Cephesi tarafından da geçersiz olarak nitelendirildi. Türkmenler, bu tür adımların Kerkük’teki etnik dengeleri bozarak, Türkmenlerin haklarını gasp ettiğini savunuyorlar.


KYB, Kerkük Valiliği'ni yedi yıl aradan sonra tekrar ele geçirmiş durumda ve bu gelişme, Türkmenler ve Türkiye için büyük bir endişe kaynağı. Kerkük, Misak-ı Milli sınırları içinde görülmüş bir bölge olarak Türkiye’nin milli meselelerinden biri olarak kabul ediliyor. Bu nedenle, bölgede Türkmenlerin maruz kaldığı bu tür dışlamalar ve haksızlıklar, Türkiye için de biz Türk milliyetçileri için de kabul edilemez nitelikte.

Özellikle son dönemlerdeki bu atamalar, Kerkük’te kalıcı bir barış ve istikrarı sağlamak yerine, bölgedeki etnik gruplar arasında yeni gerginlikler yaratma potansiyeli taşıyor. Türkmenlerin yok sayıldığı bir yönetim yapısı, bölgedeki barış ve huzurun sağlanması açısından ciddi bir engel teşkil ediyor.


Türkiye'nin bu duruma karşı daha aktif bir politika izlemesi ve Türkmenlerin haklarını savunması, bölgedeki Türk varlığının korunması açısından büyük önem taşıyor.

Bu bağlamda, Türkiye’nin Kerkük’teki gelişmelere kayıtsız kalması düşünülemez. Kerkük Türk dünyasının onurlu mücadelesinin bir sembolüdür.


Bugün Kerkük'te yaşananlar, sadece bir yönetim değişikliği değil, Türk milletinin tarihine ve geleceğine yapılan bir müdahaledir. Türkiye, bu haksızlıklara karşı dimdik durmalı ve Türkmenlerin haklarını savunmalıdır. Unutulmamalıdır ki, Kerkük Türktür, Türk kalacaktır! Bu mücadele, sadece Kerkük için değil, tüm Türk dünyası için bir onur meselesidir. Türkiye'nin bu süreçte atacağı adımlar, sadece Türkmenlerin geleceğini değil, aynı zamanda bölgedeki barış ve istikrarı da şekillendirecektir.

Comentários


bottom of page