top of page
Yazarın fotoğrafıÖmer Utkan Demir

KLASİK DİPLOMASİ

Diplomasi kelimesinin kökenini, eski Yunanca “diploma” kelimesinden türemiştir. Aynı zamanda “ikiye katlamak” ve “kâğıt” gibi anlamlara da gelmektedir. Bu sözcükler ağırlıklı olarak, devletler arası ilişkileri düzenlemek adına yapılan görüşmelerde ve bazı yazılı metinlerin yer aldığı belgelerde kullanılmaktadır.

Diplomasinin bu şekli için “ad hoc diplomasi” kavramı kullanılmaktadır. Bu dönemde diplomasi faaliyetlerini yürüten diplomatlar, devamlı olarak diplomasi görüşmeleri yapmamıştır. Bunun aksine, belli başlı görevleri yerine getirmek için görev alıp bu görevler bittikten sonra ülkelerine geri dönerek gerekli raporlamaları yapmışlardır. Bu dönemde elçilik gibi bir sistem olmadığı için yürütülen diplomasi çalışmaları hem kısa sürerdi hem de sadece haber vermek odaklıydı, dolayısıyla tek taraflı bir diplomasi yürütülmektedir.


İki taraflı diplomasinin ortaya çıkışındaki en önemli faktör ise 15. Yüzyılda sürekli olarak birbirleriyle savaşan İtalyan kent devletleri olmuştur. Savaşmaktan bıkan ve savaşmamak için kalıcı bir çözüm arayan bu kent devletleri, kalıcı bir çözüm bulabilmek adına iki taraflı ve sürekli diplomasinin yürütülmesi gerektiği düşünülmüştür ve uygulamaya geçilmiştir.

​Sürekli diplomasinin Avrupa kıtasına yayılmasıyla beraber İtalyan tipi bir diplomasi anlayışı, Avrupa kıtasına hâkim olmuştur. Atanan elçiler sayesinde geçmiş dönemden farklı olarak diplomasi çalışmaları yürütülebiliyordu fakat güvensizlik sorunlarını da beraberinde getiren bu uygulama, elçilerin casusluk faaliyetleri yürütebilecekleri şüphesiyle onların saldırılara uğramasına sebep olmuştur. Bu ve buna benzer yapılan saldırılar diplomasi faaliyetlerinin yürümesine engel olduğu için farklı bir anlayış ile diplomasi yapılması gerektiğini düşünen Fransızların diplomasi anlayışı 17. ve 18. Yüzyıllarda Avrupa kıtasında hâkim olmaya başlamıştır. Fransa’nın her anlamda güç kazandığı bir dönem olmasının da önemli bir faktör olmuştur. Bu sayede etkin bir şekilde alanını genişletip sadece Avrupa kıtası ile kalmayıp uzak doğu ülkeleri dahil olmak üzere, Afrika kıtasına kadar yayılmıştır.​

​Eski dönemden farklı olarak bu dönemde yürütülen diplomasi, kişiler arasında gerçekleştiği için halk bilgilendirilmemiştir ve gizli olarak kalmıştır. Bunun sonucunda, ne gibi anlaşmalar yapıldığı, bu anlaşmaların sonuçlarının ne olacağı, hangi devletle anlaşma yapılıp yapılmadığı gibi hususlar halk tarafından bilinmemektedir. Bu bilgileri yalnızca, temelini aristokratların oluşturduğu diplomatlar ve siyasi karar alıcılar bilmektedir.

​19. Yüzyıla geldiğimizde ise çok taraflı diplomasinin sürekli gelişmesi sonucunda hem forumlar hem de kongreler düzenlenmiştir, bununla birlikte diplomasi farklı bir perspektif kazanmıştır. Bunun en önemli örneği ise 1815 yılında düzenlenen Viyana Kongresi’dir. Fransa’nın yükselen gücü ve revizyonist politikaların karşısında düzeni korumak amacıyla bir araya gelen devletler, Fransa’yı durdurmak ve onun yaymış olduğu fikirleri engellemek gibi konularda ortak bir mutabakata varıp bir araya gelmişlerdir. Bu kongrede alınan fikirler doğrultusunda; alınan kararların sürekliliği, Fransa’nın yaymış olduğu fikri hareketlere karşı ortak mücadele etme ve Avrupa kıtası içinde bir savaşın olmaması dolayısıyla düzenin sağlanıp uyumun artması yönünde kararlar alınmıştır. Bunun sonucunda ise diplomasinin önemi ve uygulanış şekli hiç olmadığı kadar önem kazanmıştır. Öyle ki; Viyana Kongresiyle birlikte diplomasinin, esas ve yükümlülükleri belirtilip bir meslek haline gelmesi yönünde bir karar alınmıştır. Ayrıca, Viyana Kongresi sonrasında oluşan uluslararası sorunları etkin bir şekilde çözüme kavuşturmak amacıyla kurumsallaşmış diplomatik yollarla bunu gerçekleştirmek hedeflenmiştir.


Birinci Dünya Savaşı öncesine kadar “eski diplomasi” ya da “klasik diplomasi” yöntemleri kullanılmıştır fakat ilk defa bu denli büyük bir savaş yaşanılmasının ardından gerçekleşen değişimler de büyük olmuştur. Fransız devriminin etkisiyle güç kazanan Fransız ekolü diplomasi anlayışının içerisinde yer alan gizli diplomasi yerini Wilson İlkelerinde yer alan açık diplomasiye bırakmıştır. Birinci Dünya Savaşında Çarlık Rusya’nın yıkılıp Bolşevik Devriminin yaşanmasının ardından tüm gizli anlaşmaları “glasnost” ilkesine dayanarak açık bir hale gelmesini sağlamıştır. Hem Amerika Birleşik Devletleri hem de Bolşevik Rusya’da yer alan bu açık diplomasi anlayışı tüm dünyaya yayılmış ve gizli diplomasi anlayışı sona ermiştir. Artık “yeni diplomasi” anlayışıyla beraber ülkeler birbirleri ile yaptıkları anlaşmaları hem kendi halklarına hem de diğer ülkelere yayınlamaya başlamıştı. Antik Yunan diplomasi anlayışından daha da açık bir diplomasiyi hedefleyen bu dönemde kamuoyuna önem verilmeye ve anlaşmalar yürütülürken onların tepkisi de göz önünde bulundurularak gerçekleşmiştir.

Yeni diplomasi kavramı Birinci Dünya Savaşı sonrası dönem ile özdeşleşmiştir. Wilson ilkelerinde yer alan açık diplomasi anlayışı sadece diplomasinin açık olarak yürütülmesinden ziyade ulusların kendi kaderini tayin etme hakkı, silahsızlanma ve sınırların korunması gibi pek çok liberal düşünceyi de beraberinde getirdi. Bununla birlikte Milletler Cemiyeti’nin kurulup uluslararası örgütlerin de sisteme dahil edilmesiyle birlikte, barışı sürdürmek ve diplomasi kanallarının her daim açık tutup yaşanılan sorunlara çözüm üretmek amaçlanmıştır. Birinci Dünya Savaşının sonuçlanmasıyla birlikte diplomasi kavramı evrilmiş ve gelişmiştir. Özellikle, Napolyon dönemi Fransa’nın güçlenip tüm Avrupa’ya meydan okuması gibi Almanya’nın da güçlenip tüm Avrupa’ya tehdit oluşturacağından şüpheleniliyordu. Versay anlaşması ile çok ağır bir anlaşmaya imza atmış olan Almanya, bu sürecin bir an önce sonlanmasını ve tekrardan eski gücüne geri dönmeyi istemektedir. Buna ulaşmak için silahlanıp yasakları delen Almanya, Avrupa’da topraklarını genişletmeyi hedeflemiştir.


​Yaşanan İkinci Dünya Savaşının ardından Milletler Cemiyeti’nin etkisini yitirdiğini görülmüştür. Aynı zamanda, diplomasinin önemini vurgulayan bir sistemin gerekliliği ön plana çıkmıştır. Bununla birlikte siyasi anlamda; Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, ekonomi anlamında ise Dünya Ticaret Örgütü, Uluslararası Para Fonu gibi uluslararası örgütler kurulmuştur. Ayrıca, sadece uluslararası örgütler değil kongre ve forumlar da bu açıdan büyük önem taşımaktadır. İlk olarak 1815 yılında Viyana Kongresi ile başlayan ardından devam eden dönemde gerçekleşen zirve ve forumlar uluslararası ilişkilerin gelişmesine büyük bir katkı sağlamıştır. Bu bağlamda her yıl Türkiye’de gerçekleşen Antalya Diplomasi Forum’u ile birçok ülkeden; bakanlar, diplomatlar, profesörler ve öğrencilerin katıldığı bir organizasyon düzenlenmektedir. İkili görüşmelerin de sürdürüldüğü bu forumda, diplomatların sürdürdüğü faaliyetler ile yeni ilişkiler kurmak için fırsatlar bulunmaktadır.

תגובות


bottom of page