Son birkaç yıl içinde, yakın çevremdeki birisiyle siyasi meseleler üzerinde tartışırken, kendimi haksız yere suçlanmış hissettiğim ve bu tartışmalardan yorgun düştüğüm anlar yaşadım. Karşı tarafın son derece katı düşüncelere sahip olduğunu gördüm ve ne kadar çaba sarf edersem edeyim, onu ikna edemeyeceğimi anladım. Bu nedenle, siyaset konularında tartışmaktan kaçınmaya karar verdim. Ancak, bu deneyimler beni düşündürdü ve toplumumuzda kutuplaşmanın yarattığı olumsuz etkileri gördüm. Bu nedenle, bu yazımda kutuplaşma kavramını daha yakından incelemek istiyorum.
Kutuplaşma Nedir?
Kutuplaşma, günlük hayatımızda artan bir şekilde karşımıza çıkmaya başladı. Özellikle sosyal medya temelli paylaşımlar, toplum içindeki sosyal uyumu tehdit eder bir seviyeye geldi. Kutuplaşma, toplumun bireyleri, grupları veya siyasi görüşleri arasındaki büyüyen ideolojik veya duygusal uçurumları ifade etmektedir. Bu kavram, genellikle siyasi, kültürel, dini veya ideolojik ayrımların artmasının ve bu ayrımların toplum içindeki farklı kesimler arasındaki uçurumu derinleştirmesinin sonucu olarak ortaya çıkıyor. Kutuplaşma, bir toplumu etkileyen ve bazen toplumun istikrarını tehdit edebilen önemli bir sosyal ve siyasi olgudur.
Kutuplaşmanın temel göstergelerinden biri, farklı grupların kendi inançlarını, değerlerini ve siyasi görüşlerini daha sert bir şekilde savunmaları ve diğerlerini eleştirmeleridir. Bu, toplum içinde kutuplaşmanın arttığını ve insanların farklı gruplara karşı daha az hoşgörülü hale geldiğini gösterir. İdeolojik veya siyasi ayrımların giderek daha net hale gelmesi, kutuplaşmanın ana nedenlerinden biridir.
Kutuplaşma genellikle siyasi sahada karşımıza çıkar. Farklı siyasi partiler veya siyasi görüşler arasındaki çatışmalar, toplumu bölücü bir etkiye sahip olabilir. Bu, seçim dönemlerinde veya önemli siyasi kararların alındığı zamanlarda daha da belirgin hale gelir. Siyasi liderlerin benimsediği iletişim stratejileri, kutuplaşmayı daha da körükleyebilir. Kutuplaşma aynı zamanda dini, etnik ve kültürel açılardan da görülebilir. Bir toplum içinde farklı kimliklere, inançlara veya kültürlere sahip gruplar arasındaki farklar, kutuplaşmanın temelini oluşturabilir. Bu tür kutuplaşmalar, toplumun birliğini ve dayanışmasını tehlikeye atabilir.
Sonuç olarak, kutuplaşma, bir toplumun içinde bulunduğu karmaşık bir olgudur. Farklı gruplar arasındaki ayrımların artması, kutuplaşmanın ana nedenlerinden biridir.
Türkiye'deki Kutuplaşma
Türkiye'de kutuplaşma, son yıllarda belirgin bir şekilde artmış ve toplumsal, siyasi ve kültürel alanlarda derin etkilere sahip olmuştur. Türkiye'nin tarihsel, siyasi ve kültürel yapısı, kutuplaşmanın temel sebeplerinden biri olarak öne çıkmaktadır. Ülkemizde kutuplaşma denince aklımıza 60'lı yıllarda sanayileşme ve kentleşmenin yol açtığı sağ-sol ayrışması gelir, bu ayrışma 60'ların sonunda ve 70'lerde silahlı çatışmalara yol açacak kadar derinleşti. Ancak Türkiye'deki kutuplaşmanın asıl temelini, rahmetli Şerif Mardin'in merkez-çevre tezi oluşturur. Osmanlı İmparatorluğu'nun modernleşme ve batıcılık yolunda ilerlemesine karşı çıkan çevre ile bu modernleşmeyi benimseyen merkez arasındaki gerilim, kutuplaşmanın temel taşlarından birini oluşturdu. Bu kutuplaşmadan önce, Demokrat Parti, ardından Adalet Partisi, Milli Nizam ve Milli Selamet ve en sonunda AK Parti gibi partilerin doğduğunu söyleyebiliriz.
Laikler ile Dindarlar arasında bir gerilim olduğunu söylememiz gerekmektedir. Merkez-çevre çatışmasının bir başka yansıması olarak da değerlendirilen bu eksende laik merkezde bulunanlar ile dindar çevrede yaşayanlar arasında her zaman değerler ve yargılar üzerinden bir ayrışma bulunmaktadır. Her iki grup da kendilerine özgü bir dünya görüşü ve ideal bir toplumun nasıl olması gerektiği konusunda tamamen farklı yanıtlar sunarlar.
Ülkemizdeki bir diğer kutuplaşma alanı, Türk-Kürt ayrışmasıdır. Cumhuriyetin kuruluş döneminde, ideal bir toplumu yaratmak amacıyla uygulanan politikaların bir sonucudur. Ulus devlet oluşturulurken, farklı kimliklere ve inançlara hoşgörü düşüncesinin zayıf olması, kendi kimliklerini savunmak isteyenleri "öteki" olarak görmeye yol açtı. Sonuç olarak, ülkemizdeki bir diğer ayrışma da Türk-Kürt ayrışmasıdır.
Tüm bu ayrışmalar, Türkiye'nin farklı dönemlerinde toplumsal ve siyasal alanı şekillendirdiğini söyleyebilirim. Medyada yer alan haberler, köşe yazıları veya siyasetçilerin konuşmaları, partilerin açıklamaları birçok konuda farklı görüşler içeriyor. Bizler de belirli bir konu hakkında fikir oluştururken bu görüşlerden yararlanıyoruz. Velhasıl, ülkemizdeki var olan ayrışmaların çok derin bir tarihi geçmişi bulunmaktadır.
Türkiye, sosyal medya platformlarını kullanma konusunda dünyanın önde gelen ülkelerinden biridir. Facebook, Twitter, Instagram gibi platformlar, milyonlarca Türk vatandaşı tarafından günlük olarak aktif bir şekilde kullanılmaktadır. Bu platformlar, haber alma, siyasi tartışma ve toplumsal etkileşimde önemli bir rol oynamaktadır. Ancak, bu platformların etkisi, toplumsal kutuplaşmanın daha da derinleşmesine önemli bir katkı sağlamıştır. Sosyal medyanın Türkiye'deki kutuplaşma üzerindeki etkisini 3 başlık altında değerlendirmek gerekir.
Bilgi Filtreleri: Sosyal medya platformları, kullanıcıların içeriklerini kişiselleştirmeleri için algoritmalar sunar. Bu algoritmalar, kullanıcıların ilgi alanlarına ve tıklama geçmişlerine dayalı olarak içerikleri önerir. Sonuç olarak, kullanıcılar kendi bilgi kabarcıklarında yaşarlar. Bu, insanları sık sık kendi dünya görüşlerini onaylayan bilgilere maruz bırakır ve farklı perspektiflerden uzaklaştırır. Örneğin, bir kişi sağcı görüşlere sahipse, sosyal medya platformları o kişiye genellikle sağcı medya kaynaklarını ve içerikleri önerir. Bu, kişinin solcu veya merkezci görüşlere daha az maruz kalmasına neden olabilir ve böylece kutuplaşmayı artırır.
Nefret Söylemi ve Ayrımcılık: Sosyal medya, kullanıcıların anonimliklerini korumasına izin verir ve bu da bazı kişilerin nefret söylemi ve ayrımcı ifadeleri kullanmasına yol açar. Özellikle siyasi veya ideolojik farklılıkların ötesine geçen bu tür ifadeler, kutuplaşmayı daha da artırır ve toplumsal gerilimleri tırmandırır. Ayrıca, nefret söylemi ve ayrımcılığın yayılması, toplumsal hoşgörüyü erozyona uğratır.
Yanlış Bilgi ve Dezenformasyon: Sosyal medya platformları, yanıltıcı veya yanlış bilgilerin hızla yayılmasına olanak tanır. Özellikle siyasi veya toplumsal konulardaki yanlış bilgiler, insanların farklı grupları suçlamalarına veya düşmanlaştırmalarına neden olabilir. Türkiye'de son yıllarda yaşanan önemli olaylarla ilgili yanıltıcı bilgilerin ve komplo teorilerinin sosyal medyada hızla yayılması, toplumun kutuplaşmasına katkı sağlamıştır.
Kutuplaşmayı Nasıl Azaltabiliriz?
Türkiye'de, toplumsal kutuplaşma giderek büyüyerek toplumsal barışı tehdit eden önemli bir sorun haline gelmiştir. 2020 yılında yayınlanan "Türkiye'de Kutuplaşmanın Boyutları" adlı rapor, bu gerçeği çarpıcı bir şekilde gözler önüne sermektedir. Rapora göre, katılımcıların yüzde 74,9'u çocuklarının karşı parti taraftarlarıyla evlenmesini istememekte, yüzde 72'si karşı parti taraftarlarıyla iş yapmaktan kaçınmaktadır. Yüzde 66,6'sı ise çocuklarının karşı parti taraftarlarının çocuklarıyla arkadaşlık etmesini istememektedir. Ayrıca, yüzde 60,8'i kendini en uzak hissettiği partiye yakın birisiyle komşu olmak istememektedir.
Bu verilere göre, Türkiye'de antagonizm oldukça yaygın bir hal almış durumdadır ve kutuplaşma ciddi bir boyuta ulaşmıştır. Kutuplaşmanın azaltılması için hemen atılması gereken adımlar vardır. Toplumun farklı kesimleri kendi düşünce ve yaşam tarzlarına sahip olan diğer insanlarla diyalog kurmalı ve bir arada yaşamanın önemini yeniden hatırlamalıdır. Ancak bu sadece bireylerin sorumluluğunda olan bir şey değildir, siyasetçilerin de toplum kesimlerinin birbirleriyle barış içinde yaşamasına yardımcı olacak söylemler ve eylemler gerçekleştirmesi gerekmektedir.
Bunun yanı sıra, sosyal medya platformlarında üretilen yanlış bilgi ve nefret söylemi gibi unsurlar da kutuplaşmayı daha da artırmıştır. Adalet sistemi bu tür sorunlara karşı gerekli önlemleri almalıdır. Ayrıca, geleneksel medya kurumları da toplumun farklı görüşlere ve yaşam tarzlarına daha objektif bir şekilde yaklaşmalı ve kendi etkilerini bu konuda olumlu bir şekilde kullanmalıdır.
Türkiye'deki siyasi elitler ve medya, kutuplaşmayı azaltmaya odaklanmalıdır. Bu zorlu bir görev olabilir, ancak ülkedeki kutuplaşmanın azalmasını istiyorsak tüm paydaşlar üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmelidir. Aksi takdirde, ülkemizde ne huzur ne de demokrasi kalacaktır.
留言