top of page

MASUM DEĞİLİZ HİÇBİRİMİZ

Yazarın fotoğrafı: Recep Sefer KöksalRecep Sefer Köksal

Kulüp başkanının attığı yumruk ile yerde kalmıştı, başkanın peşinden gelen bir kaç kişi de yere düşen hakemi tekmeliyordu… Ülke futbol tarihine geçecek kara bir gece yaşadı ülke futbolu.

Bugün yayınlamayı düşündüğüm yazımın başlığı “Toplum İhtiyaçları vs Siyaset” idi. Lakin dün akşam (11 Aralık-Pazartesi) saatlerinde oynanan ve büyük ihtimalle düşük reyting alan, MKE Ankaragücü ile Çaykur Rizespor’u karşı karşıya getiren son derece sıradan bir Trendyol Süper Lig maçı ardından yaşanan olay gündeme bomba gibi düştü. Ankaragücü kulüp başkanı Faruk Koca, maçın bitiş düdüğü ile birlikte yeşil sahaya koşar adım girerek karşılaşma hakemi Halil Umut Meler’e saldırdı. Bu olay üzerine ülke futbolunun ne noktaya geldiğini ve toplumumuzla ilgili bize neler anlattığına değineceğim bu yazıda.


Çoğumuzun skorunu dahi duymayacağı, ilgilenmeyeceği sıradan bir lig maçı oynanıyordu Ankara'da. Ne olduysa son düdüğün ardından geçen bir dakika içinde vuku buldu. Maçın hakemi, kulüp başkanının attığı yumruk ile yerde kalmıştı, başkanın peşinden gelen bir kaç kişi de yere düşen hakemi tekmeliyordu… Ülke futbol tarihine geçecek kara bir gece yaşadı ülke futbolu.


Olayın hemen akabinde tüm toplum grupları tek bir ses olayı kınadı ve tepki gösterdi. Birbirleriyle kıyasıya yarışan Süper Lig kulüpleri tek tek açıklama yaparak hakem Halil Umut Meler'e destek oldu, ülke futbolunun amiri TFF başkanı anında televizyonlara bağlanıp en ağır yaptırımların uygulanacağını söyledi. Mükemmel bir birlik beraberlik tablosu gibi duruyor değil mi? Ben ise böyle düşünmüyorum, dün gece yaşanan olayın ardından hep birlikte maskeli baloya şahitlik ettik yapılan açıklamalar gösterilen tepkiler bana samimi gelmedi. Nedenlerine gelirsek; her hafta bir puan fazla kazanmak, bir pozisyonda düdüğünü lehine çıkması için türlü yöntemlerle hakemleri baskı altına alan, herhangi bir kötü sonucun faturasını üzerine almak yerine hakemlere yıkan yöneticilerin çıkıp çok üzüldük açıklaması benim nezdimde timsah gözyaşından farksız geliyor. Aynı şekilde ülke futbolunu düzenleyen ve geliştirmeye çakışan TFF'nin olaylar bu noktaya gelinceye dek önüne set çekememesi, yaşanan sorunlarda pasif ve edilgen davranması, sorunları çözmek yerine ertelemeyi seçmesi gibi ihmaller sonunda bardağın taştığı andan sonraki tepkisine sadece ''günaydın'' diyebiliyorum.


TFF'nin konumunun ekranından maçları izleyen bir sporsever gibi olaylara ses çıkartmak değil; bunları öngörerek aksiyonlar olduğunu hatırlatmak isterim. Gelelim bir diğer unsur taraftarlar ve kamuoyuna. Taraftarların takımlarına fayda sağlamak için rakibi ve hakemi baskı altına almak istemesi tabii bir durum. Lakin bunun sınırlarının doğru çizilemediğine çoğu zaman da aşıldığına tanık oluyoruz. Bu iklimde hakemlerin kurban olması maalesef kaçınılmaz. Kamuoyu tarafından inceleyecek olursak, hakemler spor programlarının en kullanışlı reyting malzemesi. Ne kendilerine sahip çıkan taraftar kitlelerine sahipler ne de televizyonlara çıkıp kendi haklarını savunabiliyorlar. Yani anlayacağınız vurun abalıya durumu. Ara sıra hakemlerimizi uluslararası maçlarda aldığı görevleri takdir etsek de genelde linç etmek, komplo teorilerinin parçası haline getirme eğilimi hakim kamuoyunda. 90 dakika süren maçın ardından üç beş saniyelik pozisyonun analizinin saatler sürdüğüne şahitlik ediyoruz.


Şimdi tüm bu refleks ve davranışları dikkate alınca Halil Umut Meler'in düştüğü pozisyona üzüntümüz ve tepkimiz anlık ve sahte geliyor bana. Olay üzerinde tepinip olguları es geçiyoruz. Hepimiz bu ihaleye ortağız. Bu hastalıklı futbol/spor iklimini el birliğiyle yarattık ve besliyoruz. Bu sebeple kalıcı değişim için herkes bu olaydan üzerine düşen sorumluluğu alıp dersini çıkarmalı. Kalıcı bir zihniyet reformuna ihtiyacımız var. Yoksa birkaç hafta içinde bu olay soğuyacak, top yeniden yeşil zeminde yuvarlanmaya başlayınca hiç bir şey olmamış gibi devam edeceğiz ta ki bir elim olay daha yaşanana kadar.

Comments


bottom of page