Sizce kolektif alışkanlıklarımız bizi ne kadar yönlendiriyor? Yatkınlığımız olanı seçmemiz bizi özgür mü kılar, ufakta olsa bir yönlendirme yok mudur? İsteklerimiz hayallerimiz arzuladığımız şeyler giydiğimiz kıyafetler sevdiğimiz yemekler siyasi görüşümüz konuşma ve davranış şekillerimiz alışkınlarımız ya bize öğretildiyse hatta dayatıldıysa özgürüz diyebilir miyiz? Sizce birey tam olarak kolektif alışkanlıklarından, toplumdan sıyrılabilir mi?
Bu ve bunun gibi bir sürü sorunun bir cevabı var desem... ‘’Habitus’’
Habitus
Habitus terimi aslen eski Yunanca héxis (ἕξις) kelimesinden türetilmiş olan Latince, bir bireyin dış görünüşünün yanı sıra içsel eğilimi anlamında tutumuna yansıyan kalıcı bir davranış eğilimini ifade eder. Konuşma biçimi ve jestlerden kişisel değerlere ve tüm yaşam tarzına kadar bireysel davranış kalıplarının tamamını kapsar. Antik Yunan’dan günümüze kadar bu terim retorik, felsefe ve sosyoloji bağlamında farklı anlam değişikliklerine uğramıştır (bkz. Simonis 2013, 287).
Bu kavramı sosyal bilimlere taşıyan ise Norbert Elias (ö. 1990) ve Marcel Mauss.
Mauss’un yaptığı hexis tanımı kolektif ve bireysel pratik bilincin yaratmış olduğu her şeydir. Mauss’a göre bu alışkanlık eğitim yolu ile kazanılmaktadır. Toplum , eğitim biçimleri, kültür ve modaya bağlı olarak değişme göstermektedir (Tatlıcan ve Çeğin, 2010: 305-306).
Habitusu ayrıntılı inceleyen ve tam olarak sosyolojik olarak ele alan Bourdieu bu kavramı şöyle ifade eder bilinçlilik gerektirmeyen bir bilme şekli plansız bir yönelmişlik.
Bunu şöyle düşünebiliriz .Yıllarca oturduğun eve gidiyorsun adrese bakmazsın gözün telefonda olsa dahi döneceğin sokağı bilirsin. İşte tam olarak habitusta böyledir.
Peki bu bilme şekli nereden geliyor bize?
Sosyal hayatımız, ailemiz, yaşadığımız alan, ekonomik koşullar kültürel sermayemiz aile ve sosyal yapıdaki hiyerarşimizle eylemlerimiz algımız yönelimlerimiz dünya görüşümüz edinilmiş alışkanlıklarımız kısacası Bourdieu dört türde açıkladığı ekonomik, sosyal, kültürel, sembolik sermayeye bağlı olarak şekillenir.Bu eksende oluşan zihnimizdeki bu alt bellek hayatın her yerinde bizimle beraber gelen bir şey değil tam olarak olduğumuz şeydir.
Sadece alışkanlıklarımız yatkınlarımız olarak sınırlandıramayız habitusu.Bizim bireysel kişiliğimizin bir ifadesi olarak değil, aslında toplumsal ilişkiler tarafından oluşturulmuş tercihlerimiz, eğilimlerimiz diyebiliriz. Bunu şöyle düşünebiliriz bilgi stokumuz eylemlerimizde ne tam anlamıyla topluma itaat ne de toplumdan tamamen sıyrılabildiğimizi gösteriyor.
Bourdieu habitusu, tüketici davranışı, sanat nesnelerinin kullanımı, tercih edilen kıyafetler, konut zevki, siyasi duruş, yeme alışkanlıkları, toplumsal cinsiyet rolleri, konuşma davranışı ve nihayetinde tüm yaşam tarzı dahil olmak üzere bir kişinin tüm görünümünü, karar verme, düşünme ve davranışını kapsayan ve yapılandıran kalıcı ve aktarılabilir eğilimler sistemi (Bourdieu 2015, 98) olarak ifade eder.
Bir bireyin sahip olduğu sermayenin hacmine ve türüne (ekonomik, sosyal, kültürel, sembolik sermaye) bağlı olarak, bir toplumun sosyal alanında farklı bir konum işgal eder. Dolayısıyla, bir sosyal sınıfa veya çevreye ait olmak sadece ekonomik sermayeye değil, aynı zamanda bireyler arasındaki zevk, yaşam tarzı ve habitus gibi ince farklılıklara da yansır “ (Bourdieu 1987, 129).
Peki habitusumuz kaderimizi belirler mi ? Habitusumuzu değiştirebilir miyiz ?
Bourdieu paranın ve ekonomik gücün bir insanı üst bir sınıfa sadece ekonomik kapital boyutunda taşıyabileceğini, bu kapitalin sosyal kapital olarak belirlediği, ilişkiler ağını yaratabileceğini ama kültürel kapital denilen ve bir bireyin edinilmiş beğeni yanını asla ama asla bir üst seviyeye taşımayacağını belirtir. Bireyin geldiği toplumsal yapısının kültürel kapitalinden okunabileceğini ifade etmiştir.
''Aydın ve münevver olmak için habitus gereklidir'' ( Alev Alatlı )
Basit bir örnek verecek olursak Anadolu'nun küçük şehri olan Çankırı’da bir okulda eğitim gören A sınıfta rahatsız edici davranışlarda bulunur ve sık sık uzaklaştırma kararı alır. Velisi çağrılır ve veliyle yapılan görüşmede kalabalık bir aile oldukları için ekonomik koşullardan dolayı çocuğunu okula göndermek istemediği ve eğitime önem vermediğini söyler. Ailenin çocuğuyla ilgilenmediği gözlemlenir. Öğretmenlerin çoğu öğrenciden vazgeçmiş ve onu çoğu zaman küçümsemişlerdir. İstanbul’da donanımlı bir okulda eğitim gören B ise derslere olan alakası ve resime olan yeteneğiyle oldukça parlak bir öğrencidir. Bu öğrencinin velisi takdir etmek için görüşmeye çağırıldığında ailenin eğitimli gelir düzeyi yüksek sanatçı bir aile olduğu görülür. Bu öğrencinin öğretmenleri üzerine titremekte ve onu her zaman teşvik etmektedir. Bu iki öğrencinin sermayelerinin (ekonomik kültürel sosyal sembolik) çok farklı olduğu görülmektedir. A ve B yer değiştiremez mi?
Habitusumuz kaderimiz midir ? Biz aslında doğduğumuz yer aile kadar mıyız ? Bunu değiştiremez miyiz ? A öğrencisi ve B öğrencisi arasında eğitimde fırsat eşitliği sağlayabiliriz. A öğrencisine eğitimde fırsat eşitliği sağlandı diyelim öğretmenleri teşvik etti ve A öğrencisi başarılı oldu ve başka bir ülkeye ya da büyük bir şehre gitti. Bourdie fırsat eşitliği ekonomik sermayeyi sağlasa da diğer sermayelerin aile mirası olduğunu düşünür. A ve B nin kültürel kapitalde eşit olamayacağını savunur.
A nın hikayesine gelince baskın olan habitusla karşılaştı ve bu habitus meşru kültürü oluşturduğu için kendini değiştirmeye başladı yeri geldi sembolik şiddete maruz kaldı ve değişti peki A kendi habitusundan çıktı mı ?
Modernizenin gerektirdiği rasyonaliteyi mi yoksa habitusundan gelen Anadolu çocuğunun o duygusallığını mı seçti ? Bu kimlik karmaşasında mutlu oldu mu ? Ofiste çay yerine espresso söylese de aynı eve gitmek gibi gerçek habitusu ondan çıkmadı eylemlerinde bakış açısında eğilimlerinde alışkanlıklarında seçimlerinde davranışlarında izini her zaman taşıdı aynı bir refleks gibi...
Hozzászólások