OSMANLI MİLLET SİSTEMİ VE BALKAN COĞRAFYASINA ETKİSİ
- Fatih Kizir
- 4 Mar 2024
- 3 dakikada okunur
Osmanlı Millet Sistemi, Osmanlıların imparatorluk coğrafyası içinde barındırdığı Gayrimüslim vatandaşlarını ayırt etmeden, bir arada yaşamasına imkân tanıyan ve aynı zamanda Gayrimüslimlerin kendi hukukunu da kullanmasını sağlayan bir sistemin adıdır.

Osmanlı Millet Sistemi, Osmanlı'nın Balkan coğrafyasında uyguladığı bir politikadır. Öncelikle bu politikanın açıklanmasıyla başlamak daha doğru olacaktır. Bu politikanın tam anlamıyla Sultan II. Mehmed'in İstanbul'u fethiyle başladığı söylenebilir. Çünkü II. Mehmed'den önce Balkan coğrafyası fetih hareketleriyle ele geçirilmiş olsa da tam anlamıyla bir millet sistemi oluşmamıştı. Ancak uzlaşma ve hoşgörü politikası yapılarak buranın daha kolay alınması sağlandı. Sultan II. Mehmed sayesinde İstanbul alındı ve Osmanlı İmparatorluğu Doğu Roma İmparatorluğu seviyesine yükseldi. Genç padişah Sultan II. Mehmed kendisine "Kayser-i Rum" unvanını vermiştir. Yani bu ifade aslında onun Yunan topraklarının hükümdarı olduğu anlamına geliyordu. Ancak asıl mesaj Hristiyan (Gayrimüslim) vatandaşların da korunması gerektiğiydi.
Sultan II. Mehmed, Balkan coğrafyasını fethetmeden önce, ortada kalan bir Ortodoks kilisesinin koruyucusu ve vasisi olmadığı için Doğu Roma İmparatoru unvanını kullanarak İstanbul'daki Ortodoks Kilisesi'ni kendi koruması altına almış ve Ortodoks Cemaatine kendi kiliselerinde rahat bir şekilde ibadet yapabilme hakkını vermiştir. Aynı şekilde sadece Rumlara değil Ermenilere de haklar verdi. Ermenilere İstanbul'da patriklik kurma, kendi içlerinde bağımsız olma ve doğrudan padişaha bağlı olma izni verildi. Üstelik Süryani ve Yahudi cemaatlerine de aynı hakların tanınmasıyla İstanbul dini bir merkez haline geldi. Burada padişah şahıslarla değil doğrudan cemaatle muhatap oluyordu. Bu muhataplar sayesinde patrikhaneler ve havralar kendi içinde bağımsız bir yapıya kavuştu. Bu yapıda cemaat veya mezhep değiştirmek yasaktı ve böyle bir durumun ortaya çıkması halinde cemaat kendi kurallarını kullanabilme yetkisine sahip idi. Aynı şekilde böyle bir durum sadece Hristiyanlar veya Yahudiler için değil, Müslümanlar için de söz konusuydu. Müslümanların doğrudan din değiştirmeleri de yasaktı ve din değiştirmeleri halinde Müslümanlar cezalandırılacak idi. Daha sonra Sultan II. Mehmed'in Balkan seferleri sırasında, günümüze kadar ulaşan ve hala bilinen bir fermanla Bosna halkını himayesi altına almıştır. Yani Osmanlılar, bir toplumu veya cemaati korumak ve himayesi altına alarak imparatorluk coğrafyasında yaşayan tüm vatandaşlarına eşit şekilde davrandığını göstermek için ferman çıkarmıştır. Ayrıca Mora Yarımadası'nın fethi ile gelen süreçte Hristiyan vatandaşların da din ve vicdan özgürlüklerine izin verilmiş ve onların diledikleri gibi ibadet etmelerine imkan tanınmıştır.
Osmanlı Millet Sistemi incelendiği zaman, özellikle İslam Hukuku esas alındığı vakit, aslında Müslüman ve Gayrimüslim olmak üzere iki gruptan oluşuyordu. Bu grupta özellikle Gayrimüslim kesim yukarıda yazıldığı gibi bir birey olarak değil, bir topluluk olarak değerlendirilmekteydi. Osmanlı Hukukuna göre bu topluluklara "Zimmî" deniyordu ve Müslümanlardan tek farkları "Cizye vergisi" ödemeleriydi. Bunun dışında Hristiyanlar da Osmanlı vatandaşı oldukları için Müslümanlar ile aynı haklara sahip idiler. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki, Gayrimüslim vatandaşlar özerk yapıya sahip bir kilise veya sinagog yerleri var olmasına rağmen; ibadethanelerine hahambaşı veya patrik atanmış olsa bile kamu düzeni konusunda İslam Hukukuna göre muamele görüyorlardı. Öte yandan aile, ticaret ve bazı miras konularında kendi kanunlarını uygulama yetkisine de sahiptiler. Bu sayede Gayrimüslim topluluklar kendi kültürlerine, dillerine, inançlarına ve yaşam tarzlarına hiçbir şekilde zarar vermemişler ve Müslümanlar ile birlikte yaşamışlardır. Giyim ve yaşayış tarzlarında farklılıklar olmasına rağmen hiçbir şekilde ayrımcılığa uğramadılar. Dolayısıyla Osmanlı Millet Sistemi, esasen Müslüman ve Gayrimüslim vatandaşların bir arada yaşamasını ve bu toplumların sorunsuz entegrasyonunu amaçlayan bir sistem olarak ortaya çıkmış idi.
Osmanlı Millet Sistemi'ndeki "millet" kelimesi; günümüzde kullanılan "millet" kavramı olarak algılanmıyordu. Bu kavram aslında herkesin din, ırk ve mezhep ayrımına göre bir arada yaşamasını sağlayan bir sözcük olarak algılanmakta idi. Ayrıca bu sistemde kişilerin istedikleri kıyafetleri giymelerine de izin veriliyordu. Ancak burada bir hususa değinmekte fayda vardır: Her topluluk kendi cemaatinin belirlediği ölçütlere göre giyinirdi. Yani Müslümanlar o dönem çerçevesinde belirlenen Müslüman tarzında kıyafetler giymekte, Hristiyanlar ve Yahudiler ise kendi cemaatlerinin ve devletin belirlediği kıyafetleri giyerek dinlerini ve hangi cemaate mensup olduklarını ortaya koymakta idiler. Görüldüğü gibi bu sistem, her toplumun İslam kültürü ve hukuku çerçevesinde bir arada yaşamasına olanak sağlayan bir sistemdi. Aslında Balkan coğrafyasında Rumlar ve Sırplar Hristiyan kalırken; Arnavutlar, Makedonlar, Boşnaklar ve bir kısım Bulgarlar Müslüman oldu. Bu toplumlar Osmanlı'nın hoşgörü politikası çerçevesinde kendilerini İslam'a daha yakın hissetmişler ve İslam'ı seçerek kendilerini Müslüman olarak tanımlamışlardır. Bu uygulama belki o dönem için çok gelişmiş bir uygulamaydı ve başarılı da oldu. Özellikle daha önce asayiş ve huzurun bulunmadığı Balkan coğrafyasında Osmanlı Devleti, bu sistemle o coğrafyada barışı, düzeni ve güvenliği çok iyi bir şekilde sağlamıştır. Böylelikle kamu düzeni ve huzuru Millet Sistemi sayesinde sistematik bir hale getirmiştir.
Sonuç olarak Osmanlılar, İstanbul'un fethi ile başlayan süreçte, Sultan II. Mehmed'in "Osmanlı Millet Sistemi" adını verdiği sistemle Gayrimüslim vatandaşlarının hak ve hukukları kanunlar çerçevesinde korunmuş ve sistem onlara güvence vermiştir. Osmanlılar, Gayrimüslim vatandaşların (Rum-Ermeni-Yahudi-Süryani) kendi cemaatlerine sahip olmalarına izin verdiği gibi, cemaatlerinin başına bir hahambaşılık veya patriklik kurma izni de vererek Gayrimüslim vatandaşların din ve vicdan özgürlüğüne sahip olmasını sağlayan bir uygulamaya imza atmışlar idi. Ayrıca Balkan coğrafyasında çeşitlilik içeren ve çok kültürlü bir yapı oluşturarak Müslüman ve Gayrimüslim bir yapının İslam kültürü ekseninde bir arada yaşamasına da olanak sağlamıştır. Bu vesile ile, Balkan coğrafyasındaki Gayrimüslim vatandaşlar, Osmanlı Millet Sistemi sayesinde hiçbir din, mezhep ve ırk ayrımına uğramadan bir arada huzur içinde yaşamlarını sürdürmüşlerdi.
コメント