top of page
Yazarın fotoğrafıAli Yağız Baltacı

RECAİ KUTAN'DAN GERİYE KALAN

Güncelleme tarihi: 31 Eki

Geçtiğimiz günlerde 94 yaşında vefat eden Recai Kutan, Türkiye'yi 22 yıldır yöneten iktidarın emekleme günlerindeki ilk rakibiydi. Kutan'ın temsil ettiği nesil, aslında bir iktidarın ilk savaşının resmiydi.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti yönetim kadrolarında bulunmuş dört ana jenerasyon var:


BİRİNCİ JENERASYON: 1880-1890 arası doğanlar. (Kurucu Kadrolar)

İKİNCİ JENERASYON: 1920-1930 arası doğanlar.

ÜÇÜNCÜ JENERASYON: 1945-1955 arası doğanlar.

DÖRDÜNCÜ JENERASYON: 1970 sonrası doğanlar (henüz tam sıra gelmedi buraya)


Birinci Jenerasyonun Başlıca Temsilcileri: Atatürk-İnönü-Bayar...

İkinci Jenerasyon Başlıca temsilcileri: Ecevit-Demirel-Erbakan-Türkeş-Özal..

Üçüncü Jenerasyon Başlıca Temsilcileri: Çiller-Yılmaz-Gül-Erdoğan-Kılıçdaroğlu...


Türkiye hala üçüncü jenerasyon tarafından yönetiliyor. Ancak bu jenerasyon da son demlerini yaşıyor. Yakın gelecekte dördüncü jenerasyonun yani 1970'lerde doğanların yönetimine tanık olacağız.


Bu girizgahımızın sebebi 94 yaşında hayatını kaybeden Recai Kutan.

Kutan, yukarıda kategorize ettiğimiz ikinci kuşağın son temsilcisiydi.


1970'lerin kör dövüşünde Erbakanların, Ecevitlerin, Demirellerin kuşağında siyaset yaptı ve 2000'lerin başına kadar aktif siyaseti sürdürdü.


Fazilet Partisi'nde yenilikçiler Erbakan'a isyan ettiğinde; Abdullah Gül, Bülent Arınç, Tayyip Erdoğan'a karşı gelenekçilerin başındaydı.


Tıpkı Erbakan gibi Mühendis olan Kutan’ın lideri ile tek ortak yanı ihtisası değildi. MNP’den beri birlikte olduğu Erbakan hocasının hiç sözünden çıkmamış, aynı ilkeleri benimsemiş bir yol arkadaşıydı. Bu yüzden Erbakan, gözünü bile kırpmadan Kutan’a liderliği emanet etti.


28 Şubat etkisindeki Türkiye’de İslamcı siyasetin ve mütedeyyin kitlelerin biricik umudu olan Fazilet Partisi, 1999 seçimlerinde ciddi şekilde oy kaybetti. 1995’te sandıktan birinci parti çıkan Refah Partisi, 1999’da Fazilet ismiyle ancak üçüncü olabildi.


Yaşanan oy ve dinamizm kaybı, aynı liderlerin ve siyaset kültürünün devam etmesi ve sonuç alınamaması, Milli Görüş hareketini içten içe kaynatmaya başladı. 30 yıllık hareketin içinde ilk kez çatlak sesler duyulmaya başlandı.


Fazilet Partisi içinde kendilerini “genç siyasetçiler” olarak adlandıran bir grup il ve ilçe kongrelerinde genel merkezin karşısına kendi adaylarını çıkartmaya başladılar. Kamuoyu ise onlara farklı bir isim taktı: “YENİLİKÇİLER”


Yenilikçiler özetle şunları söylüyordu:

⁃Parti kadrolarında daha genç isimlere görevler verilmeli.

⁃Asker ve laik bürokrasi ile zıtlaşılmamalı; daha ılımlı bir dil tutturulmalı.

⁃Batı karşıtlığından vazgeçilmeli. ABD ve AB ile uyumlu bir program inşa edilmeli.


Özellikle “Batı Karşıtlığı” meselesi en hassas damardı. Zira Milli Görüş’ü Milli Görüş yapan “Millici” “bağımsızlıkçı” ve “Anti-Emperyalist” iddialarıydı. Necmettin Erbakan’ın bütün düşünce dünyası da Emperyalizm ve Siyonizm karşıtlığı temelinde kurulmuştu.

Buna karşılık Yenilikçiler ise Batı ile uyumlu, muhafazakar bir parti istiyorlardı. Bunun genel merkez tarafından kabul görmesi mümkün değildi. Ufukta yol ayrılığı olduğu daha günlerde gözüküyordu.


Gelgelelim; 1969’tan beri ilmek ilmek örülen, darbelerin, muhtıraların, ateş çemberlerinin içinden çıkan; Türkiye’de dindar sosyolojinin can kurtaran gibi sarıldığı tek partiyi bırakmak Yenilikçiler için iyi sonuç vermezdi. Bu yüzden Parti içinde mücadele kararı alındı.


Yasaklı olan köşesinden olup bitenleri izleyen Necmettin Erbakan, parti içinde filizlenen yenilikçi hareket için “baldırı çıplaklar” “çoluk çocuklar” gibi küçümseyici ifadeler kullandı. Kendisine sadakatle bağlı Milli Görüş teşkilatlarının bu hareketi ezip geçeceğini düşündü.


Erbakan haklıydı. Kurucu lideri olduğu ve hayatını adadığı hareketinin teşkilatı da dediğini yaptı. Yenilikçiler, gittikleri her yerde FP teşkilatlarının hakaret ve saldırılarıyla karşılaştılar.


Yenilikçiler yine de pes etmediler. 14 Mayıs 2001 tarihinde yapılacak Büyük Kongre’de Genel Başkan adayı çıkartmaya karar verdiler. Kongre tarihi manidardı. 1950’de DP’nin CHP’yi yenerek iktidara geldiği 14 Mayıs günü özel olarak seçilmişti.


Yenilikçiler, Genel Merkez’in adayı mevcut Genel Başkan Recai Kutan’ın karşısına Abdullah Gül’ü çıkarttılar. Erbakan’ın yasaklı olması Yenilikçilerin işine gelmişti çünkü Erbakan’ın adamı yerine bizzat Erbakan aday olsaydı aday çıkartmaları asla mümkün olmazdı.


Hoş, Kongre salonunda Erbakan yoktu ama buna rağmen Yenilikçilerin adayı Abdullah Gül, “hocayı sadakat şerefimizdir” sloganları altında sürekli hakaret işiterek konuşmak zorunda kaldı. Sözleri sürekli olarak kesildi… Kongre; o kadar büyük bir baskı altında gerçekleşiyordu ki, Abdullah Gül’ün destekçisi Bülent Arınç, ağlamaklı bir ses tonuyla “kimse delegenin iradesine ipotek koymaya kalkışmasın” diye haykırmak zorunda kaldı.


Hoca’ya mutlak sadakatle bağlı delegelerin bu “çoluk çocuğu ezip geçeceği” düşünülen kongre büyük bir sürprizle sonuçlandı. Gül, 1170 delegenin 521’inin oyunu aldı. Erbakan’ın temsilcisi Recai Kutan ise delege üstündeki tüm baskılara rağmen 633 oy ile kılpayı kazandı.


Herkes şoktaydı. Partide yenilikçilerin hiç de azımsanmayacak bir karşılığı olduğu ortaya çıktı. Gelgelelim, Necmettin Erbakan nuh dedi peygamber demedi. Recai Kutan’a teşkilatlardaki tüm yenilikçileri temizlemesini emretti.


Yenilikçiler kara kara düşünmeye başladılar. Partiden ayrılma, istifa etme şansları yoktu. Bu İslamcı siyaset jargonunda ümmeti bölmek sayılırdı. İhraç da edilmiyorlardı. Ne yapacaklarını kara kara düşünürken imdatlarına Anayasa Mahkemesi yetişti.

22 Haziran 2001 tarihinde FP de RP’nin devamı olduğu gerekçesiyle kapatıldı.


Yenilikçilerin beklediği fırsat buydu çünkü “bölücü” damgası yemeden kendi siyasi çıkışları için müthiş bir fırsattı bu. Anayasa Mahkemesi, dolaylı yoldan Yenilikçilere büyük bir iyilik yapmış oldu.


Necmettin Erbakan’ın işaretiyle hemen 20 Temmuz’da Saadet Partisi kuruldu. Erbakan, tüm kadrolarına Saadet’e geçiş talimatı verse de bu sefer partinin geniş kesimlerinden hiç alışkın olmadığı bir ses duydu:


“Biz gelmiyoruz”

Fazilet Partisi kadroları resmen ortadan ikiye bölündü. TBMM’de 103 milletvekili olan Fazilet Partisi vekillerinin 48’i Saadet Partisi’ne, 51 kişi ise  14 Ağustos’ta kurulan Ak Parti’ye iltihak etti.


Gelgelelim, yenilikçilerin 2 senelik mücadelesi sonunda kurulan AK Parti’nin kurucu genel başkanlığı görevi beklendiği gibi Abdullah Gül’ün olmadı. 14 Mayıs Kongre sürecinin dışında olan ve yıpranmadan yıldızını parlatan Recep Tayyip Erdoğan, partinin kurucu lideri oldu.


Bu özetin ardından Recai Kutan'a geri dönelim.


Rahmetli Kutan, yukarıda anlattığımız sürecin gelenekçi ve korumacı akımının temsilcisiydi. O çizgiden de bir an olsun sapmadı. Son nefesine kadar Saadet Partisi'nde kaldı.


Vefat ettiğinde ise tabutunun başında bir zamanlar büyük bir savaş verdiği isimler vardı.

Cenaze Töreni adeta bir perde kapatma merasimiydi. Recai Kutan'a bayrak açıp isyan eden Fazilet Partisi'nin "genç yenilikçilerinin" hepsi oradaydı. Artık onlar da genç değil. 70'lerine geldiler.


25 sene önce isyan ettiklerinde Erbakan ve Kutan onları "çoluk çocuklar" diyerek küçümsemişti. Çok şiddetli bir savaşa tutuşmuşlardı. Ancak günün sonunda hepsi bir tabutun başında buluştu.


Yazımızı şu soruyla bitirelim:

Erbakan'ın ve Kutan'ın devrinin geçtiğini düşünerek onlara isyan edenler; acaba artık kendi devirlerinin de sonuna geldiklerini düşünüyor olabilirler mi?

Comments


bottom of page