Sert güç kavramının her geçen gün etkisini kaybettiğini ve eskiye nazaran artık sıklıkla kullanılmadığı görülmektedir. Günümüzde uluslararası örgütlerinin ve sivil toplum kuruluşlarının barışı korumak gibi pek çok misyonu varken, devletler sert gücü içeren politikalar uygulamaktan çekinirler.

Amerika Birleşik Devletleri ile soğuk savaş döneminde karşı karşıya gelen Sosyalist Sovyet Cumhuriyetler Birliği, bu dönemde de sert gücü içeren politikalar kullanmaktan çekinmiyordu fakat soğuk savaş sona erdikten ve SSCB yıkıldıktan sonra kurulan Rusya Federasyonu, daha ılımlı politikalar izlemeye yönelik adımlar atmıştır. Öyle ki, geçmiş zamanda SSCB’ye karşı kurulan NATO’ya üye olmak istemiş ve batı bloğuna yaklaşmaya çalışmıştır. 1991 yılında Kuzey Atlantik İşbirliği Konseyi’ne katılan Rusya Federasyonu, 1994 yılında ise NATO tarafından yürütülen, Barış için Ortaklık programına katılmıştır. NATO’ya karşı değil NATO ile birlikte hareket etmeyi hedefleyen Rusya’nın 1997 yılında NATO ile yaptığı anlaşmayla birlikte Kalıcı Ortak Konsey’ine katılmıştır. Bu anlaşmada atılan imzalara göre adı, NATO üyelerinin yaptığı görüşmelerden Rusya’nın da haberi olacaktı. 2002 yılında ise ilişkileri en üst seviyeye çıkaran, NATO-Rusya Konseri kurulmuştur.
2000’li yılların ortasına kadar iyi bir şekilde ilerleyen Rusya-NATO ilişkileri, NATO’nun genişlemesiyle beraber bozulmaya başlamıştır. SSCB’den ayrılan ülkelerin NATO’ya katılmasına yönelik talepleri sonuç bulmuştur. Böylelikle her geçen gün üye sayısını artıran bir NATO ve bundan son derece endişe duyan Rusya karşı karşıya gelmiştir. NATO’nun genişlemesinin Rusya’ya doğru olmayacağının sözünü veren batı bloğu, bu sözüne uymayıp Rusya’ya doğru genişlemeye başlamıştır. 1999 yılında NATO, Çek Cumhuriyeti, Macaristan ve Polonya’yı da ittifak üyesi olmuştur. Bununla birlikte, yine 1999 yılında gerçekleşen Sırbistan’ın Kosova’ya karşı yaptığı saldırının Birleşmiş Milletlerin Güvenlik Konseyinde Sırbistan’a müdahaleyi içeren herhangi bir anlaşma yapılmadan, bu kararın delinip Kosova’ya yardım edilmesinin ardından Rusya’da tehlike çanlarının çalmasına sebebiyet vermiştir.
ABD’ye karşı gerçekleştirilen 12 Eylül saldırılarının ardından 2001 yılında Rusya ve ABD’nin terörle mücadele gibi ortak noktalarda birleşip ilişkilerini düzeltmeye çalışmışlardır. Verilen sözün aksine genişlemeye devam eden ve 2004 yılında Prag Zirvesiyle beraber tarihinin en büyük genişlemesine imza atarak; Bulgaristan, Estonya, Letonya, Litvanya, Romanya, Slovakya ve Slovenya’nın da NATO üyesi olmasını sağlamıştır. Bu kararın ardından toparlanan ilişkiler tekrardan bozulmuş ve Rusya kendini tehdit altında hissetmeye başlamıştır.
SSCB’nin yıkılmasının ardından Rusya’nın geliştirdiği Yakın Çevre Doktrini ile birlikte eski Sovyet Rusya bölgesinde kurulan yeni devletlerin, Rusya’nın nüfuzu altında olması gerektiğini savunuyordu. Bu ülkelerin, güvenlik ve istikrarının kendileri tarafından savunulduğunu ve olası bir güvenlik tehdidinin ardından müdahale etme hakkının olduğunu belirtir. Bu yüzden bu bölge içerisinde bulunan ülkelerin, NATO’ya katılması Rusya için çok büyük bir tehditti. Bununla kalmayıp, Ukrayna, Kırgızistan ve Gürcistan’da yaşanan “renkli devrimlerin” arından kendi nüfuzu altında olan ülkelerin batı desteği ile devrilip batı destekli hükümetlerin kurulmasıyla beraber gerginlik hat safhaya çıkmıştır.
NATO’nun 2000’li yılların başındaki genişlemelerine karşı koyamayıp başarısız olan Rusya hem ekonomik hem de askeri olarak her geçen gün güç kazanmaya devam ediyordu. 2008 yılında NATO, yaşanan renkli devrimlerin ardından kendilerine yakınlaşan Gürcistan ve Ukrayna’yı da ittifaka dahil etmek istiyordu. Bunun için alt zeminin hazır olduğunu düşünen batı bloğu, Rusya’nın vereceği tepkiyi kestirememiştir. Yakın Çevre Doktrinini uygulayan Rusya, 2008 yılında Gürcistan’a askeri müdahalede bulunmuştur. Bu müdahalenin ardından Abhazya ve Güney Osetya’yı bağımsız bir devlet olarak tanımıştır. Tüm bunların ardından ne Gürcistan ne de Ukrayna NATO’ya üye olamamıştır. Güç dengelerinin değiştiğini ve Rusya’nın gerektiğinde askeri müdahalede bulunabildiğinin farkında varan batı bloğu bundan sonra yürüteceği politikaları daha dikkatli bir şekilde izlemeye yönelik karar vermiştir. Özellikle, doğrudan Rusya’nın sınırı içerisinde bulunan ülkelerin NATO’ya dahil edilmek istenmesinin ne gibi sonuçlar doğuracağının farkına varılmıştır.
NATO bunun üzerine 2009 yılında gerçekleşen genişleme Rusya’nın sınırına doğru bir genişleme yerine balkanlar bölgesine doğru genişlemeyi tercih etmiştir ve Arnavutluk’la beraber Hırvatistan’da NATO üyesi olmuştur. Bu genişlemenin ardından 2014 yılına kadar herhangi bir genişleme olmamıştır fakat 2014 yılında yaşanan Ukrayna’nın Avrupa Birliği’nin katılım anlaşmasını imzalamak yönünde bir talebi olması Rusya’nın, Ukrayna’da bulunan Kırım bölgesini ilhak etmesiyle sonuçlanmıştır. 2008 yılında Gürcistan’a yapılan müdahale gibi 2014 yılında da Ukrayna’ya askeri müdahalede bulunan Rusya, yakın çevre doktrinini sadece komşu ülkeleri NATO’ya katıldığında değil, AB’ye katılması durumunda da bunu bir tehdit olarak görmüştür.
Rusya açısından her zaman büyük bir öneme sahip olan Ukrayna, gerek jeopolitik olarak Karadeniz’e kıyısının bulunması ve önemli ticaret yollarına sahip olması gerekse geçmişten günümüze kadar olan süreçte her zaman Rusya’nın nüfuzunun bu bölgede yüksek olması gibi pek çok öneme sahiptir. Rusya’nın toprak güvenliğini tehdit altında hissedip askeri müdahalede bulunmasının sebebi de bu durumla doğrudan ilişkilidir. Özellikle 2008 yılında yaşanan Gürcistan’a müdahalenin ardından, Rusya tarafından bu kadar önem atfedilen Ukrayna’nın, batı bloğunda yer almasına yönelik girişimlerinin doğuracağı sonucun Gürcistan’dan pek de farklı olmayacağı aşikardır.
Suriye’de süren iç savaşta Esad rejiminden yana taraf olan Rusya, 2015 yılında coğrafik olarak yakın olduğu bölgelerde de askeri tatbikatlar gerçekleştirmiştir. Bunun sonucunda halihazırda gerilmiş olan Rusya-NATO ilişkileri daha da gerilmiştir. Özellikle bu tatbikatlardan ciddi bir şekilde endişe duyan NATO, cevap olarak ittifak içerisinde yer alan ülkelerle anlaşmalar yaparak askeri kapasitelerinde artışa gitmiştir. 2017 yılında ise Rusya’nın düzenlediği en büyük askeri tatbikatlardan biri olan Zapaf-2017 tatbikatı, Rusya’nın Avrupa’da bulunan Kaliningrad toprağında gerçekleşmiştir. Bu bölgede özellikle hava savunma sistemlerinin geliştirilmesi gibi faaliyetler gerçekleşmiştir. Aynı zamanda Rusya’nın NATO ülkelerinin hava sahalarını da taciz etmesi, Rusya’ya karşı koyulan ambargolara sebebiyet vermiştir.
Sonuç olarak, sert güç politikaları uygulayan Rusya, yakın çevre doktrini bağlamında topraklarını güvensiz bulmuştur ve askeri müdahalelerde bulunmuştur. Rusya güç kavramını askeri güç olarak görmektedir ve buna istinaden sert gücü içeren politikalar izlemektedir. Rusya, Türkiye örneğinde ele alınan yumuşak güç politikaları uygulayıp nüfuzunu artırmak yerine askeri olarak müdahalelerde bulunup doğrudan etki etmeye yönelik politikalar izlemektedir.
Comments