top of page

SİYASETİN KARANLIK YÜZÜNE VURULAN DARBE: TEMİZ ELLER OPERASYONU

Bazen bir savcı, halkın desteğini alarak tüm siyasi dengeleri bozabilir. Sıradan bir yolsuzluk davasından rejim değişikliğine uzanan olaylar silsilesi: Mani pullite (temiz eller) operasyonu..

Avrupa denilince akıllara gelen ilk yerlerden biridir İtalya. Yemekleriyle, antik şehirleriyle, tarih kokan sokaklarıyla akıllara kazınan bu ülkenin en köklü problemlerinden biri yozlaşmış siyasetçiler ve döndüremedikleri adalet çarkıdır. Günümüzde bu sorunları pek duymamış olabiliriz ancak çok değil çeyrek asır geriye gittiğimizde medeniyetin simgesi Roma’nın ahlaksızlık ve yolsuzluklarla çalkalandığını görmekteyiz. Tüm bunlara son veren olay ise belki de günümüz Türkiye’sinin ihtiyaç duyduğu reformlardan biridir. Gelin hep beraber bu ahlaki devrime yakından bakalım: karşınızda Temiz Eller operasyonu.

       

Tüm olayların başlangıcında Minerva savcısı Antonio di Pietro’nun önüne gelen Mario Chiesa davası vardı. Olaylar esnasında düşkünler evi müdürü olan Chiesa nafakasını alamayan eski karısı tarafından polise ‘devlete ait ihaleleri rüşvet karşılığında belirli iş adamlarına vermek’ suçlamasıyla şikayet edildi. İddia edilen ihalelerin paralarını düşkünler evi müdürü olarak değil sosyalist parti adına toplamaktaydı. 1992 yılında polislik geçmişi olan savcı Pietro Chiesa’yı 7 milyon liret miktarındaki parayı rüşvet alırken suçüstü yakaladı. Olaylar bununla kalsa sıradan bir dava dosyası olarak tarihin satır aralarında unutulacak bu davayı akıllara kazıyan şey ise fail Chiesa’nın tutuklandıktan kısa süre sonrası yaptığı peşpeşe itiraflarla ülkenin yönetici sınıfının üst kademelerine uzanan zincirleme bir yolsuzluğu ortaya çıkartmasıydı. Yolsuzluklar o kadar fazla ve büyüktü ki gözler sosyalist parti lideri eski başbakan Bettino Craxi de dahil siyaset sahnesinden birçok tanıdık simaya çevrilmişti. 1992 baharında temsilciler meclisinde söz alan Craxi ‘’ Herkes biliyor ki, siyasi finansmanların büyük kısmı kuralsız ve yasadışıdır. Bu salonda bulunan hiçbir önemli kuruluşun siyasi sorumlusunun ayağa kalkıp da aksi yönde yemin edebileceğine inanmıyorum" diyerek dolaylı yoldan suçunu itiraf etmiş, üstüne üstlük trajikomik şekilde milleti temsil eden mecliste, milletin parasını çalarken beraber olduğu insanlara açıkça işbirliği teklif etmiştir.


Takvimler 1994 yılını gösterdiğinde gündemin zirvesinde savcı Pietro-halk-polis üçgeni dayanışması sonucu 4500 sanık 1233 mahkum 8 intihar vakası bulunmaktaydı. Halkın; kendilerini yöneten siyasetçilere halktan çaldıkları paraların hesabını sorması toplumsal duyarlılığın aslında ne kadar büyük bir etki alanına sahip olduğunu hepimize hatırlatmıştı. Elindeki gücün farkına varan halk yaşananların tekrar yaşanmaması için yalnız isimlerin değişmesinin yeterli olmadığını anlamış, kusurlu sistemi sorgulamaya başlamıştı. Bunları izleyen süreçte ilk büyük değişiklik seçim sisteminin değişmesi oldu. Yapılan referandum sonucunda halkın sistem değişikliği isteği somutlaşmıştı. Artık birinci cumhuriyet yerini yenilikçi ikinci cumhuriyete bırakmıştı.

       

Tüm bunlar ışığında söylenebilir ki mevcutta hüküm süren iktidar ya da mafyalar ne kadar güçlü olursa olsun halkın iradesine boyun eğmek zorundadır. Halkın kalitesi siyasileri, siyasilerin kalitesiyse toplum olarak yaşamlarımızın kalitesini belirler. Ülkemizin savcı Antonio di Pietro gibi hukukçulara, birleşmiş bir topluma ve aydın bir siyasi iktidara muhtaç olduğu aşikardır. 


Her ne zaman umutsuzluğa kapılacak olursanız unutmayınız ki Mustafa Kemal’in şu sözleri hepimizin üzerine düşenleri şüphesiz açıklamaktadır:

    

'' Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Millet, fakruzaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir. Ey Türk istikbalinin evladı! İşte bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.''


Sevgi ve adaletle kalın.

Comments


bottom of page