top of page
Yazarın fotoğrafıZeynep Karadeniz

SOSYAL ÇÜRÜME

Güncelleme tarihi: 12 Eki

Sosyal çürüme nedir ? Herkesin bu konuda farklı ve bir o kadar uzun açıklaması olsa da, kelime anlamı itibariyle yapacağı çağrışım pek değişmez. Sosyal eşittir toplum, çürümek eşittir bozulmak, negatif anlamda gelişmek ve değişmektir.

Tanım bu kadar basit olsa da topluma yönelik yıkım etkisi çok ciddi ve yoğundur. Peki o kadar ciddiye alınıyor mu sizce toplumun kendisi veya toplumu idare eden yetkili kesimler tarafından? Yoksa akışına bırakılmış bir mesele haline mi gelmiştir? Tartışılmaz bir gerçektir ki savaşlar, işgaller, depremler ve herkesin malumu felaketlerden daha zararsız değildir bu mesele. Sosyal çürüme bir beka meselesidir. Birlikte bu meseleye zemin hazırlayan faktörleri, bu faktörlerin etkilerini ve bunun çözümlemeleri üzerine kafa yormaya ne dersiniz?


Birlikte diyorum çünkü toplumun meselesi toplumsuz olmaz. Bu yazımda sizlere de sorular yöneltip değerli fikirlerimiz eşliğinde konumuzu bir sürece yaymayı düşünüyorum bu yüzden yazının 2. bölümünde bu değerli fikirlerimiz ışığında konumuzu meselemiz ve mücadelemiz haline getirebiliriz.


Özellikle değinmek isterim ki, diğer meselelerden farklı olarak Sosyal Çürüme meselesine doğrudan değil dolaylı bakış açısıyla yaklaşmamız gerekiyor. Neden olan faktörler, etkileri ve çözümlemeleri tamamıyla dolaylı yönlerden tespitler yapmayı ve önlem almayı zorunlu kılıyor. Ülkenizde bir düşman işgali sürecini gözünüzde canlandırmanızı istiyorum şimdi. İhtimal olan yaşanacak şeyler ölümdür, ölüm tehlikesi ile yaşamak ve düşmanın üzerimizde ki nihai hedefi olan asimilasyona uğratma hedefidir. Bu meselenin çözümü doğrudan mücadele etmektir, ve bütün topluluklar bu gibi olaya maruz kaldığında genelde topyekün karşılık vermişlerdir canları pahasına. Şimdi de kabaca sosyal çürüme sürecini göz önüne alalım ve yaşanan, yaşanması muhtemel eylemlere bakalım, geçtiğimiz günlerde toplum olarak çok acı bir olayla sarsıldık. İki genç kızın başına gelenler sosyal çürümenin sebep olduğu en vahşi etkilerden oldu ve azımsanmayacak kadar bu tür vahşi etkiler yaygınlaşmış hale geldi.


Toplum ahlak ve kurallarını en az bir düşman kadar çiğneyip kültürü yok edebiliyor. Sokakları tehlikeli hale getirebiliyor, uyuşturucu maddeler kullanıp kendilerini farkında veya farkında olmadan canavarlaştırıp etrafına felaket saçabiliyor ve hiç bilmediğimiz duymadığımız bir tanrı veya şeytana sapkın gruplar tarafından kurban edilebiliyoruz. Bunlara karşı neden duyarsızız? En az düşman işgali kadar zarar vermiyor mu sizce bireye ve topluma? Dolaylı tespit kafa karıştırıp bizi aciz mi bırakıyor yoksa?


Tehlike dışardan gelip gözle görüldüğünde mi daha tehlikelidir yoksa tehlike içimizde ve tam olarak görünür olmadığında mı tehlikenin boyutu daha büyüktür? Herkes bu konuda bir şeyler yazdı çizdi karaladı. Bizim farkımız gizli olanı, daha önce dikkate alınmamış veya gözden kaçmış sebepleri, tespitleri gün yüzüne çıkartıp bunlara karşı önlem ve çözümlemeler sunmak olacak..


Fıtratı itibariyle insan düşünmeye ve düşündürmeye açık bir varlıktır.


Sıkça karşılaşıyoruz ki düşündürüp etkileme yöntem ve araçlarını çok iyi kullananlar genelde zarar verme odaklı kişiler ve kesimlerdir. Bu konuda donanımlı ve hevesli oldukları aşikar, medya ile birlikte veya karşılıklı ilişkiler de Karanlık Psikoloji tekniklerini inanılmaz başarılı uygulayabilirler. Adı itibariyle karanlık olup kötüyü çağrıştırdığından iyi niyetli insanlar bu alanlarda pek faaliyet göstermezler, bu da onları kötü niyetli kişilerin kurbanı haline getirir. Narsistler, psikopatlar, topluma veya ayrı ayrı bireylere zarar vermeye yönelik aktiviteleri, ritüelleri, ayinleri olan iyi kurgulanmış bir inanca sahip tarikat ve örgüt benzeri yapılar tercih eder bu tür yöntemleri kullanmayı genelde. Manipülasyon, hipnoz, telepati gibi yöntemler ile bir insanın bilinçaltına yönelik operasyon düzenleyip, akıl almaz etkilere neden olabilirler. Son zamanlarda yaşanan kadın cinayetleri ve cinsel istismar benzeri durumlarda azımsanmayacak ölçüde insan fail yerine mağduru suçlar. ''Öyle biriyle ne işi vardı? Hak etmiş, rızası vardı demek ki'' gibi ithamlarda bulunurlar. Fakat arkadaşlar durum sandığımız gibi olayda mağdur hale gelmiş kişinin mazoşistliği, zarar verene ilgi duyma, kötü ve zararlı alışkanlıkları olan kişilerden etkilenme gibi huyları yoktur, tamamen bu yöntemler ile kurban haline gelmişlerdir. Bu suçları işleyenlerin genelinin narsist kişilikler olduğunu göz ardı etmezsek eğitim almaksızın bile insanları manipülasyona uğratmaya yatkın olurlar ve iradesi gelişmemiş insanlar üzerinde etkin olurlar. Bir konuda yargı koymadan her alanda konuyu incelemeliyiz ki psikoloji bu incelemede başta gelir.


Hiç düşündünüz mü belki siz bile istemsizce farkına varmadan, başkaları tarafından algı yönetimi dayatıcılığı ile beyninize nüfuz edilerek bir şeye ikna olmuş ve benimsemediğiniz bir şeyi benimsemeye başlamış olabilirsiniz...


Gelin birlikte inceleyip düşünelim..


Sosyal çürüme akışına bırakılmış şekilde kendi kendine mi sağlanıyor yoksa bazı odaklar tarafından amaç edinilmiş şekilde uğraş verilerek mi gerçekleştiriliyor? Bunun önüne geçiş mümkün müdür?


Daha önceden belirttiğim gibi bizim sunacak olduğumuz sebepler ve etkiler doğrudan gerçekleşenden öte dolaylı yönlerden sağlananlar olacaktır. Ekonomik sebeplerden dolayı gerçekleşen sosyal çürüme genelde doğrudan bir sebeptir, yaratacağı aksaklık ve problemler aşikardır. Eğer dünyamız nimetleri tükenmiş değilse bunun önüne yine doğrudan bir mücadele ile geçilebilir. Uygun bir ekonomik kalkınma politikası benimsenip geliştirilerek başarı elde etmek mümkündür kısa orta veya uzun vadede bu meseleden dolayı oluşan sosyal çürüme problemlerini giderecektir. Fakat bizim bahsedeceğimiz durumlardan kaynaklanan problemler ve çözümlemeleri dolaylı yönlerden etki eden, karmaşık, zorlu ve idrak etmesi güç şeyler olacak.


İnsanın içinde hem aydınlık hem karanlık bir taraf vardır anlayışına katılsam da, sözün devamında "Önemli olan hangisini seçtiğimizdir." Kısmına katılmam mümkün değil. Kişiler bu seçimi çok nadir kendileri yapabilme şansını elde edebilirler. Genelde seçmez seçtirilmeye maruz kalır insanoğlu! Peki nasıl mı? Toplumun bu durumlara karşı koyduğu bir yargı vardır. Küçüklüğünde kötü şeylere maruz kalan çocuklar büyüdüğünde kötü olurlar, şiddet şiddeti doğurur anlayışıdır kısaca. Fakat arkadaşlar bu mesele bu kadar basit değildir. Elbette canavarlar kendi başlarına canavar olmaz buna zemin hazırlayan nedenler vardır. Subliminal telkin ve algı yönetimi hedef kitleye yönelik istemli veya istemsiz bir görüşü, fikri ve tarzı benimsetme buna en güçlü örnek olacak. Hepinizin malumu medyada yayınlanan dizi ve filmler ile zararlı alışkanlıklar, psikopatlar, suça meyilli kişiler ve suçlar insanların algılarına etkileyici ve estetik bir biçimde yerleştirilip benimsenmelerine sebep oluyor.


Bir seri katili film konusu içeriğinde insanların gözünde küçültmektense, izlenme rekoru kırmak için toplum anlayışının genelinde estetik anlamda iyi sayılabilecek oyuncularla, jenerik müziklerle, gerçeğinde bulunmasa bile rolünü yapana konulan bazı çekici karakteristik özelliklerle hoş görülmelerine neden olup ziyadesiyle masumlaştırabiliyorlar. Fakat bu yine görünen yüzdür..


Yüzeysel Ağ - Derin Ağ - Karanlık Ağ

Malum internet çağındayız. Peki kaç aile güvenli internet kullanıyor sizce? Merak etmeyin bunu öğrenmemiz ve uygulamamıza gerek bırakmadılar. Açık ağlara taşıyorlar bütün pisliklerini. Bu durumda sorgulamamız gereken internet üzerinden nelere ulaşılabilirdir. Bu konuyu bütünüyle ele almadan belirtmek isterim ki yetişme çağındaki her bireyden katil ve sapık yaratılabilir. Evet sizin çocuğunuzdan da!


Çocuklar genelde iyi olan şeyin değil kendi anlayışındaki karizmatik olan şeyin peşinden giderler. O halde kötü yerine iyi olan şeyi, çocuğun algısında karizmatik hale sokmalıyız değil mi? Tabiri bu kadar basit olsa da hayata geçirmek zorludur.


Çocukları artık kötü mekan ve kişilerden uzak tutmak yetersizdir. Çünkü kötü ve tehlikeli mekanlar artık tam olarak evimizin içindedir. Çocuklar artık ebeveynlerin tasarrufu altından da çıkmış durumda böylece. Siz ne kadar kabul görülen şekilde en mükemmel ebeveynler olsanız da beklenmedik bir bireye dönüşebilirler çocuklar. Çocuklarınızın da içlerinde kolayca bir iki tuşla yer edinebileceği temel ve akım oluşturmuş örgütlenme, grup benzeri yapılar vardır. Açık kaynaklı yazılımlarla oluşturulmuş site ve uygulamalarda, bu mekanlardaki içerikler kan donduracak cinsten şeylerdir.


Hayvanlara, bebeklere, ölülere, kadınlara karşı uygulanan şantaj, işkence, cinsel istismar, psikolojik baskı ve eylemlerle dolu içerikler para karşılığı ile satılabilmekte ve bu gruplarda herkesin erişebileceği şekilde paylaşılmaktadır. Fakat bu gruplardaki ahlak düzeyi öyle bir haldedir ki bu görüntüleri kınamak için paylaşmıyorlar tabii ki.

Mizah yarışının bir mahsulü olan Kara mizah anlayışıyla yaklaştıklarından bu vahşet içerikli durumları kendi jargonlarında "Cool" (Havalı) olarak nitelendirip, bu olayları işleyenlere ve onun üzerinden yapılan kara mizah yarışında galip gelenlere yine kendi Jargonlarında Sigma (Alfa-Alfanın üstü) bir niteleme yapıp yüceltmeyi uygun buluyorlar ve grubu benimseyen üyelerde bu unvana mazhar olmak için diğerlerinden daha üst düzey performans gösterme isteğiyle yoğunlaşıyorlar. Ya yeni bir içerik ya da bir içerik üzerine en uç söylemde bulunmayı amaç ediniyorlar.


Bunlar öyle basit bir içerik ve amaç da değiller. Örnek vermek gerekirse bilinen bir yapıdan bahsedelim. Kendilerine C31K (Cehennemin 31. Katı) adını veren ve neredeyse her şehirde üyesi olup bir örgütlenme olan bu yapının amacı ve sunmak istedikleri içerikler hayvanlara işkence, tecavüz, dini ve milli değerlere küfür ve şantajdır. Genelde bunların bir çoğunu uygulamaya geçirmiş olsalar da yeni ortaya attıkları amaçlar daha kan dondurucu cinsten olup bebek kesme, pedofililik, her türlü türe cinsel istismar yapacaklarına dair iddialarda bulunup birbirlerini desteklemeye başlamışlardır. Bu grubun yaş ortalamasının 15 olması felaketin boyutunun ve öneminin ne derece önemli olduğunu gösteriyor. Bu konuda inkar ve konduramama gibi hislere bürünmek yapılacak en büyük hatadır. Yetişme çağındaki birey algısı ve bilinci tertemiz doldurulmaya aç bir bellektir, ne yüklenirse onu almaya açıktır, açtır.


Real veya Sanal fark etmez, birey bir alemdeyse ve o alemde bir şeyler sıradanlaşmış, yaygınlaşmış, benimsenmiş ve havalı hale gelmişse ondan etkilenmeye karşı bir engel kalmamış demektir. Bu gibi şeyler makul, kalkışılabilir, havalı, benimsenebilir, arzu ve istek duyulabilir hale nasıl gelir? İstemli değil istemsiz olur genelde, bir video veya yazı içeriğiyle birinin hormonlarını aktif hale getirerek bireyin bir yönelime meyletmesine, sahiplenmesine sebep olunabilir. Bir şeye kalkışmak için önce özdeşleşmek gerekir yanlış bir tutum, istek ve arzuyu isimlendirme şekilleri bile topluma mal ederek bazı kişilerin sahiplenmesine sebep olunabilir. Cinsel Sapkınlık konusunu ele alacak olursak bu durumda, sapıklık tanımı iğrenç ve kötü bir şeyi çağrıştırarak algımızda yer edinmişken bir şeyi sapıklık olarak nitelendirmekle kimseyi sapıklığa itmeyiz. Fakat buna başka terimler ekleyip başka kategorilerde daha masum hale getirirsek motive kaynağı yaratmış oluruz. Parafili alt kategorisinde yer alan pedofili, nekrofili, zoofili gibi kavramlar art niyetli şekilde oluşturulmuş olmasa bile özdeşleşmeye zemin hazırladığı inancındayım. Bu kategoride yer alan belirtileri kendisinde keşfeden birey kendi rızasıyla değil, bu belirtilerin dürtüsüyle kalkıştığı olay sonucu durum adliyeye intikal ettiğinde ancak tedaviye razı gelir, o da zorakidir.


Bu yüzden gerçekten gerekli miydi? Veya daha kötü çağrışım yapacak tabirler kullanılsaydı ne olurdu? Zoo (Hayvan) Fili (sevicilik) çok iğrenç ve vahşi olsa da tabiri böyle değil. Yetişme çağında kendini henüz keşfetmemiş fakat keşfetmek üzere olan birey, önceden bahsettiğimiz Dark-Deep Web'de yaygın olan cinsel sapkınlık içerikli videolar pornografik şekilde bireye sunulup maruz bırakıldığında, yine belirttiğimiz üzere hormonları aktif ederek benimsetme yöntemi de burada kullanılacaktır. Bu durumu en uç noktada örnek vererek açıklayalım..


Kendini keşfetme sürecinde olan birey sürtünme gibi eylemlerle ereksiyona uğraması durumunda fetişizm tabirine bakıp bir anlık yanılgıyla cansız nesneler üzerinde yoğunlaşıp hazzı sadece bunlardan alabileceği fikrine kapılıp benimseyebilir. Yani kendi vücudunda salgılanan hormonu aktif hale getiren dışardan bir aracı bulduğunda, aldığı keyif ve hazzı tamamen bu aracıya yüklemek, sadece bu aracının kendisine keyif vereceğine inanmak gibi bir yanılgıya düşebilir, bu bilinçsizlik hali her türlü kötü bağımlılığa sebep olacak bir evredir. Başka türlü bir yönelime ait video içeriği de bunu sağlayabilir.

Nasıl ki bireyler ilk ilişkileri ilk heyecanları unutamaz ve akılda kalıcı olursa..


Kötü keşif ve bunun üzereine yoğunlaşılan hislerde aynı derecede kalıcı ve etkilidir. Bu durumda yine kendini keşfetme aşamasındaki bireyin ilk ereksiyonunu bir Ensest, Nekrofili, Zoofili, Pedofili türünden pornografik video aracılığıyla yada tecavüzü güzelleyerek kurgulanan bir yazı dolayısıyla yaşadığını düşünün ve sonra bunun bazı kesimler tarafından benimsendiğini fark etmesini yaygınlaşıp, sıradanmış gibi gösterildiğini masum bir ifade ile tanım oluşturulduğunu sizce de yeterince zincirleme bir motive kaynağı ve etki oluşmadı mı? Sırf beğenilmek ve çekicilik oluşturmak gibi basit sebeple bireyler psikopatik hallere özenip tavrını bu şekilde yansıtmaya çalışmasına karşın, hemen yukarıda bahsettiğimiz sebeplerin daha kuvvetli olduğunu idrak etmemiz lazım. Bundan çok kısa süre önceye kadar bazı uzuvlarına özellikle kollara jilet kullanarak iz yapmak gelenek haline gelmişti art arda gelmiş bir nesil tarafından, onların çoğu psikopat değil uyum sağlama çabasında olanlardı.


İnkar hiç bir kötülüğün önüne geçmez, sadece görmememizi sağlar ve görmememiz bir gün tanık, fail veya mağdur olma ihtimalimizi güçlendirir.


Bunlara karşı yapılacak çözümlemeler nelerdir sizce? Sansür mü? Yoksa özgürlük anlayışı çığrından mı çıktı? İyi sandığımız şeyler nelere evriliyor? Kötü olarak nitelendirdiğimiz aslında ne kadar kötüydü? Düşünce ve fikir özgürlüğünün sınırı var mıdır? Yoksa ne kadar olmalı? Kırmızı çizgiler doğru belirlenebilir mi? Eski tip Monarşinin hakim olduğu yerlerde toplumun etik kurallarına karşı bozgunculuk hareketine kesinlikle müsaade edilmezdi. Örnek vermek gerekirse, insanlığın zararına olan inanç ve amaca sahip bir satanizm ekolünün düşünce ve fikir hürriyetine saygı duyulmamakla birlikte tespit edildiklerinde genelde sonları çeşitli şekilde idam ile birlikte yok etme politikası olurdu..

İnsanları etkileme odaklı yöntemlerle donanımlı hale gelenler neden zararlı kesim ve kişiler oluyor genelde?


Bu yöntemlerden geri durarak bunlara karşı nasıl mücadele verebiliriz?


Karanlık Psikoloji, telkin, algı yönetimi ile algıda dayatmacılık, manipülasyon, hipnoz. Bu yöntemleri art niyetli kişiler kendi lehlerinde kullandıkça bu konularda yetersiz kalınarak savunma mekanizması geliştirebilmek mümkün müdür? Çağımıza uygun son teknoloji silahlarla üzerimize saldıran düşmanlara karşı çağın gerisinde kalmış eski tip savaş aletleri olan kılıç, ok yay ve mancınık gibi silahlarla mücadele ettiğimizi düşünelim, ne kadar etkili olabiliriz? Ayrıca söz ile yapılan saldırıyı silahlarla savunamayacağımız gibi, silah ile yapılan eylemi söz ile terbiye etmekte mümkün olmayacaktır.


Düşmanın silahını tanımak ve ona benzer hatta daha gelişmiş silahları kullanmak mücadele edebilmenin tek şartı olacaktır. Hal böyleyken, meselemiz olan sosyal çürümeye dolaylı etki eden, zararı ve yıkımı inanılmaz büyük olan ve ilerleyen süreçlerde çığ gibi büyüyerek üzerimize gelecek tehlikeyi idrak etmek elzem olacak. Maruz bırakıldığımız şeye karşı, maruz bırakanların kullandığı yöntemleri, mekanları, psikolojilerini kavrayamadan ne kadar çırpınsak da maruz bırakılmaktan kurtulamayacağız.


Ve görüyorum ki şuan ki süreçte henüz neye karşı kendimizi savunmamız gerektiğini bile algılayabilmiş değiliz. Bu konularda yazılanlar, çizilenler ya çok basit ya da çok uç ve abartılı konuları ele almıştır genelde. Kötülerden çocuklarımızı koruyalım diyen kimselerin kötülüklerin nerelerden veya nasıl içimize işlendiğine dair bilgi ve tavsiyesi yokken, bazı kimselerde bu konu içeriğinde İlluminati benzeri ne olduğu dahi belli olmayan üzerinde teorilerden öteye gidilemeyecek kavramlara yer veriyor. Bu konuyu çok basit ele aldığımızda yetersiz olacağımız gibi, henüz ulaşamadığımız yerin daha ötesini kavramaya çalışmakla da oyalanmaktan ve zaman kaybından öteye varamayız. Bu sebeple biz ne çok basit nede hayalperest hallere girmeyeceğiz.


Şimdi ise siz değerli okuyuculara bu konu bazında birkaç soru yöneltip, bu soruların cevaplarını ise yazımızın 2. serisinde değerlendireceğiz..


1-) Birey ve toplum arasındaki ilişkiyi sosyal çürüme nasıl etkiler?

2-) Yakın çevrenizden gözlemlerinizle sosyal çürümeyi nasıl değerlendiriyorsunuz? Psikolojik açıdan maruz kalıp tanık olduğunuz olaylar nelerdir?

3-) Sosyal Çürümeyi hangi başarılı adımlar ve stratejilerle tersine çevirebiliriz?

4-) Toplumun bir normu sayılan fakat sosyal çürümeyi tetikleyen örf, adet, gelenek, kültür vs. var mıdır? Varsa nelerdir?

5-) Dinlerin Sosyal Çürümedeki yeri ve önemi nedir?


Bu yazıda ve sonrakilerde benimle ortak olacak olan ve yazının genelinde büyük bir emeği olan Mehmet Küçük'e, sonsuz teşekkürlerimi borç bilirim...












Comments


bottom of page