top of page

TARIMDA KURTULUŞ; BAĞCILIK

Yazarın fotoğrafı: Emirhan YörükEmirhan Yörük

Türkiye'nin tarımda kurtuluş yollarından birisi, katma değerli tarım. Ve de Türkiye, dünyanın en büyük 5 üzüm üreticisinden birisiyken en cazip seçeneklerden birisi de hiç şüphesiz ki bağcılık oluyor.

Tükiye’de muhaliflerin ağzından en çok duyduğunuz şeylerden birisi 2022 itibariyle tarımın bittiği. Tarım, herhangi bir ülkenin bağımsızlığını işaret eden en önemli faktörlerden birisidir. Bir ülkenin en azından asgari düzeyde gıda üretimini kendi içine kapandığında sürdürebilecek seviyede olması başarı sayılır. Nitekim Türkiye bunu başaran ülkelerden birisi. İhracat rakamlarına bakıldığında tüm dünyada tarımdan en çok gelir elde eden 10 ülkeden birisi (2018 verisi 62 Milyar Dolar) oluyor oluşu aslında durumların kötü olmadığını gösteriyor.


Türkiye aynı zamanda tarımsal anlamda kıl payı farkla tarım ihracat-ithalat dengesini pozitifte kapatabilen nadir ülkelerden birisidir. Peki durum hiç de iç karartıcı değilken neden çiftçilerimiz çok mutsuz? Bu durumun ilk ayağı elbette ki maliyetler. Türkiye’de çiftçilerin diline pelesenk olmuş, en önemli çözüm yolu akaryakıt fiyatlarında çiftçilere özel tarife uygulanması yönündeki öneridir. 2009 yılında Türkiye’deki çiftçiler, en büyük 10 üretici ülke arasında en pahalı akaryakıtı kullanan çiftçilerdi. Bu istatistik, dolar kurundaki artış ve hükümetin akaryakıt alanındaki vergi feragatlerinden sonra çözülmüş oldu ama topyekun bir refah kaybı olduğu için çiftçiler bundan yararlanamadı.


Çok da fazla uzatmadan yazımın konusuna geleyim, ikinci sorun da katma değersiz üretim. Türkiye’de tarım mahsulünden öte gıda ihracatı çok yaygın değil. Örneğin meyve ihracatımızı genelde yaş olarak gerçekleştiriyoruz, onu kurutmak ve şıra/meyve suyu haline getirmek takip ediyor. Peki ürünü ayrı değerli olan, üretim safhasını görmek ve kültürlenmek isteyen insanlar sayesinde gezdirmek de ayrı değerli olan bağcılığa neden yönelmiyoruz?


Yazının başında birkaç istatistikle aslında o kadar da kötü olmadığımızı göstermiştim. Ama burada çok daha iyiyiz, tarımda genel olarak 10 büyük üretici arasındayken, dünya üzüm üreticileri sıralamasında 5.’yiz ve yerimiz epey sağlam. İhracatımızın en büyük payına yaş üzüm sahip, onu sırasıyla kuru üzüm, sirke, reçel, şıra takip ediyor. Çok basit bir soru ile ne kadar saçma bir şey yaptığımızı kısmen kanıtlamış olacağım, bir sirkeye en fazla ne kadar ödersiniz?


Sizin cevabınızla piyasa doğru orantılı, bu yüzden, buradan deyimi yerindeyse 3-5 kuruş para kazanıyoruz, hem de piyasaya yön veren 5 üretici arasındayken! Üzümden elde edilen en katma değerli ürün şarap. Dünyada en büyük 5 üzüm üreticisi arasında olmamıza rağmen, şaraplık üzüm için uygun arazi boyutu sıralamasında en çok alana sahip 4. ülkeyiz, ABD bizden sonra geliyor.


Şarabın ana vatanı Anadolu topraklarıdır. İlk şarabın yapıldığı yer ile alakalı birden fazla hikaye mevcut ama hepsi Anadolu’da ya da Anadolu’nun kıyısında geçen hikayeler, biz genel olarak Anadolu desek hata etmeyiz yani. En gelişmiş Anadolu Uygarlıklarından olan Hititler o dönemde şarap üretiminde en büyüklerden birisiydi, valilerle birlikte bölgelere ”Şarap Beyi” de atarlar ve üretimi kontrol altında tutarlardı. Hititler şaraba ”Viyana’-Vino” diyorlardı ve anforalarca üretim yapıp ticarete konu ediyorlardı.


Peki Anadolu’da bunlar olurken şu anda dünyada en çok şarap ihracatına sahip (10 Milyar Dolar) Fransa’da bağcılık ne durumdaydı? 0 (Sıfır), şaşırmanıza hiç gerek yok. Bizdeki çayların fidelerinin Hindistan’dan getirilip Karadeniz’de tarımının yapılması gibi benzer bir senaryo ile Fransa’nın ilk üzüm fideleri Yunan kolonileri sayesinde Anadolu’dan getirildi. Şarap, ingilizce ”wine” kelimesine tekabül etmektedir, peki Hititler şaraba ne diyordu? Değil kültürü, kelimesine kadar, bitkisine kadar tüm enstrümanlar Anadolu’dan dünyaya dağıldı.

Şaraplık üzüm için elverişli arazilere sahip ülkeler arasında büyüklük olarak 4.’yüz, hal-i hazırda en büyük 6. üzüm üreticisiyiz ve de aşırı hegomonik bir kültürümüz var. Tüm şarap kültürünün tamamının temeli bizim ülkemizde peki şarapta neredeyiz? Ağırlık olarak bakıldığında 44.000 ton litre üretim ile 33. sıradayız, ihracat rakamlarına bakıldığında ise 10 Milyon Dolar ile 50. sıralarda debeleniyoruz, Ermenistan bile 12 Milyar Dolarlık ihracat ile bizim önümüzde. Gerçekten bu veriler keşke koca bir şaka olsaydı. Bu topraklardaki insanlar işin keyfinde ve sektörün tekeliyken, Fransa’da tek bir üzüm fidesi yokken geldiğimiz noktada onlar 10 Milyar Dolar gelir yaratıyor biz ise 10 ”Milyon” Dolar gelir yaratıyoruz.


Peki bu noktaya nasıl gelindi? Cumhuriyetin ilk yıllarına kurucuların daha batı yanlısı bir kültürü ülkede oturtma çabasından içki sektörü de üzerine düşeni aldı. Tekel şirketi kurularak neredeyse tüm üretim devlet eliyle denetlendi ve kontrol edildi. Birçok köye şaraphane açma fikirleri ağır aksak da olsa ilerliyordu, sürekli alkollü içkilerin reklamları yapılıyor ve teşvik ediliyordu. Tabi ki bu şarap özelinde değil tüm alkollü içkiler için geçerliydi ama nitelikli şarap üretme değil çok üretip ithalata dem vurulması amacıyla bir kampanya yapıldığı için bu dönemde Türkiye şarapları isim yapamadı. Satış noktaları anlamında iktidarın değişmesiyle küçülmeye giden sektör ilerleyen yıllarda devlet desteğinin de çekilip, özelleştirilmesiyle birlikte bir bocalama yaşadı. 80’ler ve 90’lara kadar Türkiye’de şarap kültürünün ”aşağı” görülmesi nedeniyle Türkiye halkı dahi kendi şarabına değer vermiyordu ve sektör de çok sığdı.


2000’lerin başında ülkenin istikrarlı bir hale gelmesi ve artan yabancı yatırımcılar, artan özgürlükçü reformlar ve zenginleşmeyle birlikte çok kısa bir dönem Türkiye’de şarabın altın yılları yaşandı. 2001 yılında yayın hayatına başlayan Gusto (Türkiye’nin ilk ve tek içki-kültür dergisi) dergisi dönemin en öne çıkan özetlerinden de biridir. Şarap ihracatında kayda değer bir yükseliş varken ülke içindeki satışlar da giderek iyileşti. Türkiye’de çok hızlı parlayan özgürlük ve batı ateşi sönmeye başlamıştı, aslında sektör 2000 başındaki itki gücünü kullanmaya devam ediyor ve yolunda ilerliyordu hem diğer içkilere göre çok avantajlı bir vergilendirmesi de vardı. 2013 yılında tüm içki sektörünün ağzını açık bırakan bir olay yaşandı. Tüm içki üreticilerinin her türlü reklam veya reklam potansiyeli taşıyan faaliyetleri yasaklandı. Yasağın kapsamı o kadar genişti ki, her sayısında yeni çıkan şaraplara puan vererek paylaşımlar yapan Gusto Dergisi şarapların markasını ve adını telaffuz ettiği için yayından kaldırıldı. Tüm sektörün üstüne kalkmamak üzere bir karabulut çökmüş oldu.


Sektör en iyi yıllarında dahi çok kârlı ve maddi olarak tatmin edici olduğu için icra edilmiyordu. Zengin iş insanlarının hobisi, aileden kalan bağcılık geleneği ve arazileri veya bir sevda uğruna girişilmiş bir alan olarak keyfe keder ilerliyor. Belki de Türkiye’de üreticisinin en severek icra ettiği sektörlerden birisi olması sebebiyle de son zamanlarda çok nitelikli şaraplar çıkar oldu. Bunun somut karşılığını, artık katıldığı her uluslararası yarışmadan madalyalar ile dönen Türkiye şarapları gibi duruyor. Son zamanlarda birkaç belediyenin ve üreticinin de girişimiyle ”bağ rotaları” oluşturuldu ve işin turistik yönü de geliştirildi ama bunlar bir elin parmağını geçmeyen sayıda. Fransa 10 Milyar Dolar kazanırken biz 10 Milyon dolar kazanıyoruz, Fransa aynı zamanda dünyada en çok turist ağırlayan ülke. Bağcılık hem direkt hem de dolaylı olarak Türkiye için milyar dolarca büyüklükte bir pazarı aralar. Sanayi gibi yurtdışından hammadde ve makine ithal etmeksizin değer üretebilmesi sebebiyle kelimenin tam anlamıyla ”yerli ve milli” bir sektör olmaktadır. Daha yüksek bir kâr marjı sunuyor.


Ne bir önoloğum ne degüstatörüm ne de çok gusto sahibi birisiyim. Ama üzerine kafa yorduğum bu konuda bildiklerimi az çok karalamak istedim. Yazılarını ve programlarını sık sık takip ettiğim Mehmet Yalçın, Levon Bağış, Mehmet Yaşin, Teoman Hünal, Ayhan Sicimoğlu, Vedat Milor ve Mustafa Çamlıca gibi isimlere de sektöre katkılarından dolayı teşekkür ederim. Okuyuculara da ilgileri varsa, saydığım isimleri takip etmelerini şiddetle tavsiye ediyorum.


Kaynak:

A’dan Z’ye Şarap – Mehmet Yalçın


Comments


bottom of page