top of page

TÜRKİYE, OSMANLI'NIN KAÇINILMAZ BİR DEVAMI MIDIR?

Yazarın fotoğrafı: Miraç YILDIRIMMiraç YILDIRIM

Tarih sahnesinde her ne kadar bir devletin yıkılışı çoğunlukla bir dönemin sonu olarak yorumlansa da aslında aynı zamanda başka bir devletin veya düzenin başlangıcı demektir.

Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasının ardından 1923’te kurulan Türkiye Cumhuriyeti de bu bağlamda değerlendirilebilir. Ancak Türkiye’nin Osmanlı’nın kaçınılmaz bir devamı olduğunu savunan bir kesim olduğu gibi aralarında bir devamlılık değil kopuş olduğunu iddia eden bir kesim de mevcuttur.  Bu yazıda, iki devlet arasında kaçınılmaz bir bağın olup olmadığı tarihsel bağlam, sosyo-politik yapılar ve gündelik yaşam üzerinden karşılaştırmalı bir şekilde analiz edilecektir. 

Osmanlı ile Türkiye arasında kaçınılmaz bir devamlılık olduğu görüşü; Osmanlı’nın 18. ve 19. yy’lardaki modernleşme çabalarının Cumhuriyet rejimiyle beraber ivme kazanmasına dayanmaktadır. 18.yy’dan itibaren artan askeri başarısızlıklar ve toprak kayıpları; Osmanlı’nın Batı karşısında gücünü yitirmeye başladığının birer kanıtı niteliğindedir. Devleti yeniden ayağa kaldırmak isteyen Osmanlı yöneticileri, Batı’yı yakalamak veyahut en azından aradaki güç açığını azaltabilmek adına çeşitli reformları yapmaya mecbur kalmıştır. Öncelikle askeri zeminde başlayan nizam-ı cedid gibi modern ordu kurmaya yönelik çalışmalar, ardından Galatasaray Sultanisi’nin kuruluşu gibi eğitim sisteminde laikleşme ve modernleşme adımlarının haricinde Tanzimat ve Islahat Fermanları gibi hukuki ve idari reformlar aracılığıyla halkın tüm kesiminin eşitliği ile devletin yönetim sistemini daha sistematik hale getiren tüm bu çalışmalar; Osmanlı İmparatorluğu’nun Batılılaşma ve modernleşme çabalarının birer göstergesidir. Fakat bu modernleşme süreci tamamlanamamış, Osmanlı’nın yıkılması sebebiyle bu atılımlar tamamen hayata geçirilememiştir. Ancak yukarıda bahsi geçen Tanzimat ve Islahat Fermanlarının bir bakıma Cumhuriyet’in hukuk devleti anlayışının temelini oluşturduğu iddia edilebilir. Ayrıca Batı tarzı okulların açılmasının Cumhuriyet döneminde Atatürk’ün eğitim anlayışının öncüsü olduğu, 1876’da I. Meşrutiyet’in ilanı ile anayasal düzene geçişin ve Meclis-i Mebusan ile temsil meclisi uygulamasının başlatılmasının ise Cumhuriyet’teki parlamenter sistemin zeminini oluşturduğu söylenebilir. Elbette ki bu reformların her biri uygulamaya konulduğu zamanki Osmanlı’nın siyasi ve toplumsal kapısında etki bırakmıştır ancak bu etkilerin sonuçları Cumhuriyet döneminde daha güçlü bir şekilde görülmüştür. Dolayısıyla Osmanlı’nın 18. ve 19.yy modernleşme girişimleri âdeta Cumhuriyet için bir laboratuvar işlevi görerek daha büyük reformların ilk adımlarını oluşturmuştur. Örneğin, meşrutiyetin ilanı ile padişahının yetkilerinin kısıtlanması ve halkın yönetime katılımının arttırılması fikri tartışılmaya başlanmış ardından bu tartışmalar Cumhuriyetle beraber gelen demokratikleşme sürecine hazırlayıcı bir nitelikte katkı sağlamıştır. Bu sebeplerden ötürü Türkiye Cumhuriyeti’nin Osmanlı İmparatorluğu’nun yarım bıraktığı modernleşme sürecini tamamlaması bakımından doğal bir devamı olduğu savunulmaktadır. 

Halbuki, Osmanlı’nın birçok sosyo-politik unsuru Türkiye’ye miras bıraktığını ancak bu durumun Türkiye’yi Osmanlı’nın doğal ve kaçınılmaz devamı yapmadığını savunan tarihçilerimiz de vardır. Bilhassa ideolojik ve kurumsal açılardan karşılaştırmalı bir şekilde bakıldığında Türkiye’nin Osmanlı’nın bir devamı niteliğinde olduğu değil tam tersi radikal bir kopuşu temsil ettiği düşüncesi güçlenmektedir. İdeolojik farklılıklarını başında, Osmanlı’nın İslam hukukuna dayalı, çok dinli ve çok milletli bir imparatorluk olmasına karşın Türkiye’nin laik ve ulus devlet anlayışı ile kurulması gelmektedir. Yine bu minvalde Osmanlı’da şeriat temelli bir işleyiş söz konusu iken Cumhuriyet’in bu anlayışı kabul etmeyerek laikliği benimsemesi, 1924’te hilafetin kaldırılması ve şer’i mahkemelerin kapatılması gibi reformlar; Osmanlı’dan radikal bir ayrım olduğunun kanıtı niteliğindedir. Ayrıca siyasal yönetimde teokrasiden halk egemenliğine, monarşiden cumhuriyete geçiş yapılması ve Türkiye Cumhuriyeti ile beraber kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesi iki devletin yönetim anlayışları arasındaki en temel farklar örnek niteliğinde olmakla beraber siyasal kültürde büyük bir değişim anlamına gelmektedir. Toplumsal anlamda bakıldığında ise 1928’de yapılan harf devrimi, kılık kıyafette zorunlu batılılaşmaya gidilmesi ve Osmanlı’da dini eğitimi merkezi olan medreseleri kapatılıp eğitimde laikleşmeye giden tekil bir sistem kurulması; iki devlet arasındaki toplumsal farkları gözler önüne sermektedir. Ayrıca her ne kadar Osmanlı’nın son dönem modernleşme çabalarının Cumhuriyet’e zemin hazırladığı iddia edilse de 18.-19.yy reformlarının elit kesimde sınırlı olarak toplumsal tabana yayılamaması sebebiyle iki devlet arasında süregelecek bir bağın da oluşmadığı ileri sürülebilir. Başta Atatürk olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti kurucularının Osmanlı İmparatorluğu’nun devamından ziyade yeni bir başlangıç anlayışıyla hareket etmeleri de belirtilmeye değer bir unsurdur. Özellikle Atatürk’ün Osmanlı’nın geri kalmış olduğunu ifade ettiği, sıkça eleştirdiği ve yeni bir devletin kurulmasına dair bir ihtiyacın varlığına inandığı görülmektedir. İlaveten, Milli Mücadele sürecinin sadece yabancı devletlere değil aynı zamanda dönemin Osmanlı rejimine de karşı bir bağımsızlık başkaldırısı olduğuna dair olan savunmalar dikkate alındığında Türkiye Cumhuriyeti’nin Osmanlı’nın kaçınılmaz bir devamı olduğunu savunmak oldukça güçtür. 

Belirtilen tüm dinamikler göz önüne alındığında ise Osmanlı ile Türkiye arasındaki ilişkinin net bir şekilde kategorize edilemeyeceği, iki devlet arasında karşılaştırma yapıldığında hem devamlılık hem de kopuş unsurlarının yer aldığı görülmüştür. Bu minvalde Osmanlı’nın 18. ve 19.yy’lardaki modernleşme adımlarının Cumhuriyetin temelleri mahiyetinde olduğu doğrudur. Fakat Türkiye Cumhuriyet’i her ne kadar toplumsal anlamda benzerlikler süregeliyor olsa da ideolojik ve siyasal boyutta Osmanlı’dan radikal bir kopuşu temsil etmektedir. 


Kaynakça

Ahmad, Feroz, (2007), Bir Kimlik Peşinde Türkiye, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul.

Aslan, S., & Alkış, M. (2015). Osmanlı’dan Cumhuriyete Geçişte Türkiye’nin Modernleşme Süreci: Laikleşme ve Ulusal Kimlik İnşası. Akademik Yaklaşımlar Dergisi, 6(1), 18-33.

Ortaylı, İ. (2019). İmparatorluğun En Uzun Yılı. Kronik Yayınları.

Zürcher, Erik Jan, (1998), Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, İletişim Yayınları.

Comments


bottom of page