''Sadece kendisine değil, dünyaya da yabancıydı..'' -Albert Camus
O, boş vermişliğin başkaldırısı ve öylesine yaşadığı dünyasında bir seyirciydi adeta. Karışık ve buhranlı yüz ifadesinin getirdiği anlaşılmaz karakter yapısının altında anlam aramak zor ve anlamsızdı.
Onun başlı başına hayatında anlama yer yoktu çünkü, her şey sıradan ve hiçbir şeyin bir olağanüstülüğü olamazdı. Bu yüzden annesinin cenazesinde sütlü kahve teklifini reddedemeyecek kadar umarsız, tabutunun başında ise sigara içecek kadar basitti onun için her şey..
Acıya, yasa veya mutluluğa dair belirtiler vermiyordu, bunların bile gelip geçici olduğunun farkındaydı.
Her şey bir döngü oyunun içinde tezgahlanmıştı belki de bir Tanrı tarafından.
Hayat çok basitti aslında, ciddiyetle mukayese edilecek hiçbir şeyi yoktu bu yaşamın, öylece yaşıyor ve ölüyorduk nasılsa.
Meursault bu noktada haklıydı, doğum ve ölüm arasındaki köprüde naçizane bir hayat kurup veyahut kurmaya çalışıp adına ise yaşam diyoruz.
Aslında pek de ayrıcalığı yok gibi bu döngüdeki sıradan bir yaşam serüveninin.
İnsan Meursault'un gözünden hayata bakmaya çalışınca Albert Camus'nun Sisifos Söyleni canlanıyor gözünün önünde.
''Sisifos, Tanrılar tarafından sonsuza dek büyük bir kayayı bir dağın tepesine yuvarlamakla cezalandırılmıştır. Ancak her seferinde, tam tepeye ulaşacakken kaya geri yuvarlanır ve Sisifos bu süreci yeniden başlatmak zorunda kalır.''
Albert Camus bu mitolojik hikayeyi yaşamın anlamsızlığı ve insanların bu anlamsızlıkla başa çıkma felsefesi olarak ele alır.
Yaşamın anlamsızlığına karşı geliş ve sonsuz döngü içinde farkında olmadan kaybolmanın felsefesi..
Rutinler ve ölümlerin ibaretliğinden dolayı oluşan bir sancının farkındalığı Meursault'a da nüfuz etmişti. Sisifos gibi hepimiz hayatımızın sonuna kadar bir kayayı dağın en üst tepesine çıkarmakla meşguliyet kuran insanlarız, bu kayanın altında anlam silsilesi olsun veya olmasın kaya yine başladığı noktaya yani, yere düşecektir..
Çoğu insan için inanç kavramı bu noktada da işe yarıyor, insanlar kayayı sürükledikçe diğer dünyada bunun bir karşılığının olacağı düşüncesini umar, bu yüzden inançsız bir insana göre motivesi daha fazla olur ve kayayı taşırken pesimist düşüncelere çok fazla endekslenmezler.
Meursault'un bir Tanrı inancı yok, hayatın gerçekliği ile içselleşmiş, hayattaki bu robotikliğin uydurmasyon olduğunun farkında ve sahici duygularla yapmacıksız ilerlemenin bile nasıl olsa gelip geçeceğini biliyor...
Comments