Sabah 5.30 civarı telefonun güçlü titreşiminin yatağa vermiş olduğu sarsıntıyla gözlerini açtı Mahiru. Biliyordu bir şey olmuştu, telefonu ilk kez böyle hırsla çalıyordu. Zar zor açtığı gözlerini ekrana çevirdi. halasının adını görünce güçlükle ayılabildi.
Yıllardır bihaberdiler birbirlerinden şimdi bu saatte aramasının tek sebebi olabilir diye düşündü. İhtimali düşünmemek için gerçek olduğunu inkar etmek ister gibi açmadı telefonu. Ekran kapanıp tekrar arama düşünce istemsizce açamadığı gözleri dolmuştu. telefonu açtı,
-Hala?
-Kızım deden...
Düğüm olan boğazı ve dolu gözleriyle karşısındaki pencereden gökyüzüne daldı.
Güneş bile doğmamıştı ama dedem... diye geçirdi içinden. halası bir şeyler anlatıyordu ama duymuyordu Mahiru.
Sanki bir anlığına dünyanın, dünyasının yıkıldığını; yatağıyla bu dünya arasında sıkışıp kaldığını düşündü. hissettiği şey bundan aşağı bi duygu değildi.
Hissettiği her duygu sıfırlandı kafasında. büyüttüğü her şey küçüldü, unuttu bütün dertlerini
Annesinden babasından ayrı olan Mahiru'nun hem babası hem annesiydi dedesi.
Ne olacaktı şimdi?
Bu hissettiği kendisini düşünmek adına bencilce bir şey değildi. Yaşamayı seviyordu Mahiru, hayattaki bütün rolleri artık değişmişti. Eline damlayan suyla ağladığını fark etti. Kalktı yatağından, gözyaşlarını silse de nafileydi. Kardeşlerine nasıl diyeceğini bilemedi, kendine bile söyleyememişti ki zaten.
Anne babası gibi o da mı gitmişti. sesini duyamayacak mıydı artık?
Dedem dedi içinden dedem bizi bırakmaz, doğduğundan beri bırakmadı şimdi de bırakmaz. bırakamaz ki hem? dedem çok düşkün bize bırakamaz.
Aklında dönen sürekli bu uğultular boğuyordu onu.
Gitgide kapanan bir çukura giriyormuş gibi hissediyordu. tek istediği dedesini görmek, son kez de olsa ona duyduğu minnetle bu anında da yanında olmayı düşlüyordu.
Köye, cenazeye gidebileceğini düşündüğü herkesi ayağa kaldırdı sonunda buldu da. birçok yol da düşünmüştü gitmek için.
Acısını, kafasındaki uğultuları bastırıp tek hedefi olan köye gitmekle buldu kendini.
Yol büyüdükçe büyüyordu gözünde, göğsündeki ağrı daha da zorlaştırıyordu her şeyi.
Çevresinde akıp giden insanları, arabaları kimseyi görmüyordu gözü. Dünya dursun istedi, insanın dedesi ölürken dünyanın durmaması çok garip geldi ona. Acısı o kadar yoğundu ki sinirlenenlere, üzülenlere hatta sevinen insanlara bile gülüyordu. Artık bütün duygular basitti onun için.
En nihayetinde köye geldi Mahiru. Babasını gördü... hayatta hiçbir olayda yanında olmayan, her seferinde kendisini yük hissettiği babasını. Dedesini o kadar özlemişti ki babası odağı dahi olamamıştı.
Gördü dedesini. Yeşil bir örtü serilmiş, anlamsız şekliyle tahta kutunun içindeydi. beyaz bir bez parçasının içine sığdırmışlar. İnsan sanıyor ya hep başkasının dedesi ölür. Öyle olmadı o an, benim de dedem öldü.
Tabuttan yayılan güzel koku içine bir nebze huzur verdi Mahiru'nun. Zaten dedemin neyi kötüydü ki diye düşündü.
Dedeme bakıp kokusunu içime çekmek istiyordum son kez. Dokunmak, tenini hissetmek istedim. bir daha olmayacaktı bunlar, bunu bilmenin altında ezildim attığım her adımda, aldığım her nefeste; akıp giden her günümde. unutursam eğer dedemi öyle mahcup olacaktım öyle utanacaktım kendimden.
Toprağa koyacaklardı dedemi... boyu da uzun nasıl olacaktı? Keşke mümkün olmasaydı, olmamasını diledi Mahiru. onunla beraber yatmayı bile teklif etmeyi geçirdi içinden.
Değişmişti artık her şey, hissettiği sevgi; üzüntü, acı, her şey bir başka olmuştu onun için. Hayatı boyunca da unutmak istemediği bu acıyla devam edecekti yoluna, bu sancı var oldukça mutlu olacaktı sanki o acıyı dedesi gibi avucunda taşıyacaktı Mahiru.
留言