Türkiye'de gündemi meşgul eden önemli konulardan birisi Anayasa ve 50+1 seçim sistemi değişikliği. Cumhurbaşkanı Erdoğan yeni bir anayasayla beraber iktidarda kimseye ihtiyaç duymamak adında bu gündem tekrar ortaya çıkardı.
İktidar tarafı uzun bir süredir vesayet sisteminin ürünü olduğunu düşündüğü mevcut anayasayı ‘’sivil anayasa’’ olarak bir dönüşüme uğratma çabasında. Sivil anayasa çalışmaları 2011 yılında tüm partilerce ortak mutabakata dayanan ve tüm partilerce eşit temsil hakkı taşıyan bir anayasa değişikli komisyonu oluşturulmuştu. Komisyonun temel unsuru vesayetçi 1982 anayasasının 60’a yakın maddesinin yenilenmesi veya kaldırılmasına yönelikti. Böylelikle şu anda da 2011 yılında kurulan ve tüm partiler tarafından ortak kanıya varılan bu komisyonun temel alınması hedefleneceğini ve revize edilecek maddelerin çoğalmasını düşünüyorum. Ana muhalefet ise bu konuda daha ılımlı bir yaklaşımda. Nitekim ana muhalefet partisi anayasa değişikliği talebi isteğinde fakat yeni sivil anayasanın maddelerinin muhalefet kanadında nasıl bir izlenim bırakacağı belirsiz.
Darbe Anayasasından Sivil Anayasaya Mı?
Yeni anayasa propagandasının temelinde yıllardır olduğu gibi darbe anayasası, vesayetçi zihniyetin ürünü gibi ifadelerle anayasanın meşruluğun tanımama politikası şu anda da sürmektedir. Ancak anti-demokratik koşullarda hazırlanan 1982 anayasası birçok kez olması gerektiği gibi 2001 ve öncesi özellikle temel hak ve özgürlükler kapsamında bir çok olumlu değişikliklere uğradı ancak iktidar kanadının sivil anayasa olarak tanımladığı oluşturulmak istenen yeni anayasa ne kadar sivil olacaktır ve amaçlanan nedir? İktidar kanadı son cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi başörtünün anayasal güvenceye dayandırmak ve aile kurumunu kadın ve erkek birlikteliğine indirgemeyi hedefleyen tekliflerin çağrısını sunmuştu üstelik mevcut anayasada bu teklifleri tehdit edebilecek bir unsur bile yokken. Burada amaçlan söylemler aracılığı ile vurgulanan gerçekten bir ‘’sivil’’ anayasadan ziyade iktidar kanadının ideolojik çerçevesine uygun daha milli ve muhafazakâr anayasanın temellerini oluşturmaktır. Böylelikle diğer siyasi aktörlerin bu konuda daha hassas ve temkinli olması gereklidir ki hala anayasanın ilk dört maddesi kulislerde ve kimi zaman medyada da tartışılırken.
Güçlerin Ayrılığı
Sosyolojik açıdan değerlendirdiğimizde Cumhurbaşkanı Erdoğan MHP tabanının büyük bir kısmının AKP seçmeni olarak angaje olduğunun bilincinde ve bu nedenle anayasa değişikliği için daha somut adımların atılması için doğru zamanda olduğu düşüncesindedir. Ayrıca, devlet kadrolarında daha kurumsal bir alan oluşturmak için MHP’yi tasviye etme düşüncesi AKP tarafında egemen bir görüş birliği mevcut. Bunu sağlayacak şey ise anayasa değişikliği ile 50+1 seçim sisteminin de değişmesi olacaktır. Erdoğan da yakın zamanda kendisine yöneltilen bu konu hakkındaki bir soruya ‘’değişmesi isabetli olur’’ diye yanıt vererek yeni anayasa ihtiyaç olduğunu bir kez daha vurguladı. Ayrıca Erdoğan kendisini 2014’ten bu yana tüm genel seçimlerde kendisini başkan yapan bu sistemi partileri, yanlış yollara sevk ediyor diyerek eleştirdi. Bu ifadeden Cumhur ittifakı içerisinde bulunan düşük tabanlı radikal diye atfedebileceğimiz partilerin ve MHP’nin artık iktidar ortaklığını engellemek ve sistemin dışına gönderme amacının sinyali oluğu aşikâr görünüyor. Buna karşılık Bahçeli anayasa değişikliği için Erdoğan’ın görüşlerini isabetli bulduğunu ifade etse de 50+1 sisteminin cumhurbaşkanını seçmede demokratik meşruiyetin temeli olduğunu ifade ederek bu konuda geri adım atmadı.
Son olarak, muhtemel yeni anayasanın gerekliliği tartışılırken, anayasanın hangi ideolojik yapıya dayanacağı konusunda ne tür siyasi krizlerin ortaya çıkacağını herkes biliyordur. Ancak, muhtemel yeni anayasanın, yeni anayasa kitapçığı basımında matbaa sektörüne hareketlilik kazandıracak olmasını olumlu bir gelişme olarak değerlendirebiliriz…
Comments