YENİLİĞİN YAYILMASI KURAMI
- Batuhan Rözet
- 12 Nis
- 4 dakikada okunur
Hayatımıza giren her yeni teknoloji, uygulama ya da fikir ister bir sosyal medya platformu olsun ister elektrikli bir araç zamanla yayılır, benimsenir ya da unutulur. Peki bu yenilikler toplum içinde nasıl yayılır?

Kimler hemen benimser, kimler yıllarca bekler? Bu sorulara yanıt arayan Everett Rogers, 1962 yılında “Yeniliklerin Yayılması Kuramı”nı geliştirdi. Bu kuram, yeni fikirlerin, teknolojilerin ve alışkanlıkların insanlar arasında nasıl yayıldığını ve kimler tarafından hangi hızla benimsendiğini açıklar.
Rogers’a göre bir yeniliğin başarılı olması için sadece ortaya çıkması yetmez. O yeniliğin toplumun büyük kısmı tarafından kabul görmesi gerekir. Eğer insanlar onu benimsemezse, ne kadar faydalı olursa olsun başarısız sayılır. Rogers, yeniliği “bir birey ya da grup tarafından yeni olarak algılanan bir fikir, uygulama ya da nesne” olarak tanımlar. Yani bir şeyin yeni sayılması, onun gerçekten yeni olup olmamasından çok, kişiye ne kadar yeni göründüğüne bağlıdır.
Bir yeniliğin toplumda yayılması için dört temel unsur etkilidir: yeniliğin kendisi, iletişim kanalları, zaman ve sosyal sistem. Eğer bir yenilik insanların işini kolaylaştırıyor, denenebilir, anlaşılır ve başkaları tarafından görülür bir şekilde fayda sağlıyorsa, daha hızlı yayılır. İnsanlar sadece reklamlardan değil, çevresindeki insanlardan da etkilenir. Aile, arkadaş, iş arkadaşları gibi çevresel etkiler yeniliğin benimsenmesinde çok güçlüdür. Herkes yenilikleri aynı anda kabul etmez; kimisi hemen denerken kimisi yıllar sonra kabullenir. Ayrıca toplumun yapısı da bu süreci etkiler. Açık fikirli ve değişime hazır toplumlarda yenilikler daha hızlı yayılırken, daha geleneksel yapılarda direnç göstermek daha yaygındır.
Rogers’a göre bireyler bir yeniliği kabul etmeden önce birkaç aşamadan geçer. İlk olarak yenilikle karşılaşırlar ama fazla bilgi sahibi değillerdir. Sonra konuya ilgi duyar ve daha fazla bilgi ararlar. Ardından karar verme süreci gelir; bu aşamada kişi yeniliği denemeye ya da reddetmeye karar verir. Sonraki aşamada yeniliği uygulamaya başlar ve işe yarayıp yaramadığını kendi deneyimiyle test eder. En sonunda da kararını kesinleştirerek yeniliği tam anlamıyla benimser ya da tamamen reddeder.
İnsanlar yeniliklere karşı verdikleri tepkilere göre beş gruba ayrılır: Yenilikçiler her şeyi ilk deneyen cesur kişilerdir. Onları takip eden erken benimseyenler ise sosyal çevresinde saygı gören, dikkat çekici kişilerdir. Erken çoğunluk grubu daha temkinlidir, çevresindekilerin deneyimlerine bakarak karar verir. Geç çoğunluk ise değişime karşı daha şüphelidir; ancak sosyal baskı ya da yaygınlık etkisiyle ikna olur. Son grup ise geride kalanlardır; onlar değişime en dirençli olanlardır ve ancak yeniliğin çok yaygınlaştığını ve işe yaradığını gördüklerinde kabul ederler.
Bu kuram günümüzde hâlâ geçerliliğini koruyor. Teknolojinin baş döndürücü bir hızla geliştiği çağımızda Rogers’ın yaklaşımı, sosyal medya uygulamalarından mobil telefonlara, elektrikli araçlardan yenilenebilir enerjiye kadar birçok alanda karşımıza çıkıyor. Örneğin mobil telefonlar ilk başta meraklı ve teknolojiye açık kişiler tarafından kullanıldı, sonra tüm topluma yayıldı. Sosyal medya platformları önce gençler ve erken benimseyenler arasında popülerdi, ardından herkesin hayatının parçası haline geldi. Elektrikli araçlar da benzer bir yolda ilerliyor. İlk başta sadece çevreye duyarlı insanlar tarafından tercih edilirken, artık altyapı geliştikçe daha fazla insan bu yeniliği benimsiyor. Güneş ve rüzgar enerjisi gibi yenilenebilir enerji kaynakları da benzer bir yayılma süreci izliyor.
Everett Rogers’ın Yeniliklerin Yayılması Kuramı, yeni fikirlerin toplumda nasıl benimsendiğini anlamak için güçlü bir rehber sunuyor. Bu kuram sayesinde hem bireylerin hem de toplulukların değişime nasıl tepki verdiğini daha iyi anlayabiliyoruz. Günümüzde pazarlama stratejilerinden sosyal medya kampanyalarına, teknoloji tasarımından halk sağlığı projelerine kadar birçok alanda bu teoriye başvuruluyor.Hayatımıza giren her yeni teknoloji, uygulama ya da fikir ister bir sosyal medya platformu olsun ister elektrikli bir araç zamanla yayılır, benimsenir ya da unutulur. Peki bu yenilikler toplum içinde nasıl yayılır? Kimler hemen benimser, kimler yıllarca bekler? Bu sorulara yanıt arayan Everett Rogers, 1962 yılında “Yeniliklerin Yayılması Kuramı”nı geliştirdi. Bu kuram, yeni fikirlerin, teknolojilerin ve alışkanlıkların insanlar arasında nasıl yayıldığını ve kimler tarafından hangi hızla benimsendiğini açıklar.
Rogers’a göre bir yeniliğin başarılı olması için sadece ortaya çıkması yetmez. O yeniliğin toplumun büyük kısmı tarafından kabul görmesi gerekir. Eğer insanlar onu benimsemezse, ne kadar faydalı olursa olsun başarısız sayılır. Rogers, yeniliği “bir birey ya da grup tarafından yeni olarak algılanan bir fikir, uygulama ya da nesne” olarak tanımlar. Yani bir şeyin yeni sayılması, onun gerçekten yeni olup olmamasından çok, kişiye ne kadar yeni göründüğüne bağlıdır.
Bir yeniliğin toplumda yayılması için dört temel unsur etkilidir: yeniliğin kendisi, iletişim kanalları, zaman ve sosyal sistem. Eğer bir yenilik insanların işini kolaylaştırıyor, denenebilir, anlaşılır ve başkaları tarafından görülür bir şekilde fayda sağlıyorsa, daha hızlı yayılır. İnsanlar sadece reklamlardan değil, çevresindeki insanlardan da etkilenir. Aile, arkadaş, iş arkadaşları gibi çevresel etkiler yeniliğin benimsenmesinde çok güçlüdür. Herkes yenilikleri aynı anda kabul etmez; kimisi hemen denerken kimisi yıllar sonra kabullenir. Ayrıca toplumun yapısı da bu süreci etkiler. Açık fikirli ve değişime hazır toplumlarda yenilikler daha hızlı yayılırken, daha geleneksel yapılarda direnç göstermek daha yaygındır.
Rogers’a göre bireyler bir yeniliği kabul etmeden önce birkaç aşamadan geçer. İlk olarak yenilikle karşılaşırlar ama fazla bilgi sahibi değillerdir. Sonra konuya ilgi duyar ve daha fazla bilgi ararlar. Ardından karar verme süreci gelir; bu aşamada kişi yeniliği denemeye ya da reddetmeye karar verir. Sonraki aşamada yeniliği uygulamaya başlar ve işe yarayıp yaramadığını kendi deneyimiyle test eder. En sonunda da kararını kesinleştirerek yeniliği tam anlamıyla benimser ya da tamamen reddeder.
İnsanlar yeniliklere karşı verdikleri tepkilere göre beş gruba ayrılır: Yenilikçiler her şeyi ilk deneyen cesur kişilerdir. Onları takip eden erken benimseyenler ise sosyal çevresinde saygı gören, dikkat çekici kişilerdir. Erken çoğunluk grubu daha temkinlidir, çevresindekilerin deneyimlerine bakarak karar verir. Geç çoğunluk ise değişime karşı daha şüphelidir; ancak sosyal baskı ya da yaygınlık etkisiyle ikna olur. Son grup ise geride kalanlardır; onlar değişime en dirençli olanlardır ve ancak yeniliğin çok yaygınlaştığını ve işe yaradığını gördüklerinde kabul ederler.
Bu kuram günümüzde hâlâ geçerliliğini koruyor. Teknolojinin baş döndürücü bir hızla geliştiği çağımızda Rogers’ın yaklaşımı, sosyal medya uygulamalarından mobil telefonlara, elektrikli araçlardan yenilenebilir enerjiye kadar birçok alanda karşımıza çıkıyor. Örneğin mobil telefonlar ilk başta meraklı ve teknolojiye açık kişiler tarafından kullanıldı, sonra tüm topluma yayıldı. Sosyal medya platformları önce gençler ve erken benimseyenler arasında popülerdi, ardından herkesin hayatının parçası haline geldi. Elektrikli araçlar da benzer bir yolda ilerliyor. İlk başta sadece çevreye duyarlı insanlar tarafından tercih edilirken, artık altyapı geliştikçe daha fazla insan bu yeniliği benimsiyor. Güneş ve rüzgar enerjisi gibi yenilenebilir enerji kaynakları da benzer bir yayılma süreci izliyor.
Everett Rogers’ın Yeniliklerin Yayılması Kuramı, yeni fikirlerin toplumda nasıl benimsendiğini anlamak için güçlü bir rehber sunuyor. Bu kuram sayesinde hem bireylerin hem de toplulukların değişime nasıl tepki verdiğini daha iyi anlayabiliyoruz. Günümüzde pazarlama stratejilerinden sosyal medya kampanyalarına, teknoloji tasarımından halk sağlığı projelerine kadar birçok alanda bu teoriye başvuruluyor.
Comments