Bir ülkenin başka bir ülke üzerinde kurduğu kötü emellerin proje adımı şüphesiz iç işlerine karışmakla başlar. Nitekim; Osmanlı çöküş döneminde Emperyalist kuvvetler Osmanlı İçişlerine karışmak için azınlık haklarında genişletilme ve karşıt din kutuplaştırılması manipületif yöntemlere başvurmuşlardır.
Bilindiği üzerine Türk Devlet’i Ukrayna- Rusya savaşında ne kadar denge politikası izlese de Türk Devletleri’nin Asya’daki varlığı ve ABD’nin Yunanistan üzerinden Türk Devlet’ine olan baskıcı tutumu Türk Politikasını Avrasya’ya yoğunlaştırmıştır. NATO üzerinden silahlanan ve batı yanlısı bir yönetime sahip olan Ukrayna , Ukrayna- Rus savaşını başlattığı gibi Zelenskiy’nin açıklamasında; "Ukrayna heyetinin 'Ekümenik Patrikhane'ye' gerçekleştirdiği son verimli ziyaret de dâhil olmak üzere devam eden işbirliğimizi olumlu bir şekilde değerlendirdik ve Patrikhane'nin iade-i ziyaretine ilişkin beklentilerimizi paylaştık" cümlelerine yer verdi.
Türkiye'de ekümenik kavramı Rum Ortodoks Patrikhanesi'nin (Fener Rum Patrikhanesi) muhtar ve eşit Ortodoks kiliseleri arasında onursal önceliğini anlatmak için kullanılır. Ortodoks Rum Patrikhanesi ekümenik unvanı ile Ortodoks kiliselerinin birliğini gerçekleştirmeye çalışmaktadır.
15.08.2022 Tarihli Fener Rum Patrikhanesinin “ekümeniklik” İddiasına İlişkin BasınAçıklamasında şu ifadelere yer verildi: "İstanbul Valiliğinin 6 Aralık 1923 tarih ve 1092 sayılı yazılarından da anlaşılacağı üzere Patrikhanede dini ve ruhani seçimlere katılacak ve seçilecek kişilerin Türk vatandaşı olmaları ve seçim sırasında Türkiye'de görevli bulunmaları gerekmektedir. Bu husus da Patrikhanenin ekümenik sıfatının bulunmadığının açık bir göstergesidir.' şeklinde vurgulanmıştır. Sonuç olarak; Lozan Anlaşması tutanakları ile yargı kararlarında Fatih Kaymakamlığına bağlı dini bir kuruluş olarak kabul edilen Fener Rum Patrikhanesinin 'ekümeniklik' iddiası hukuki gerçeklerle bağdaşmamaktadır."
Şüphesiz gözüken şu ki Ukrayna üzerinden Rusya’ya saldıran batı şimdi de soğuk savaş rüzgârlarını Türk Politikası üzerine estirmeye çalışmaktadır. Ekümenik iddiası ile siyasi bir din gücü elde ettirilmeye çalışılarak mevcut vatanda Hristiyanlık adı altında ikilik çıkartılmaya çalışılmaktadır.
Lozan Antlaşması bu süreçte en belirgin kaynak ve dayanaktır.
Osmanlı’nın yıkılma sürecinde çoğunlukla karşı cephede yer alan Patrikhane hakkında Atatürk 25 Aralık 1922’de bir gazeteye yaptığı açıklamada şöyle demektedir: “Bir fesat ve ihanet ocağı olan, ülkede ayrılık ve uyuşmazlık tohumları saçan, Hristiyan vatandaşlarımızın huzur ve refahı için de uğursuzluk ve felâket simgesi olan Rum Patrikhanesi’ni artık topraklarımızda barındırmayız.“
Ancak varılan aşamada Patrikhane’nin siyaset dışı olacağı sözüyle Türkiye’de kalması kabul edilmiştir.
Dolayısıyla Patrikhane, dünya Ortodoksluğu için değil mübadele sonrası İstanbul’daki Rum azınlığın dinî vecibelerine yardımcı olması amacını taşımaktadır. Lozan'ın 45. Maddesine göre, Türkiye, Rum azınlıktan bahsetmesine karşın, Yunanistan tarafı kendi topraklarında Türk değil sadece Müslüman azınlık olduğunu ifade etmektedir. Bu durum da mütekabiliyete aykırıdır.
Ayrıca Batı Trakya Türk’leri kendilerinin belirlediği imam ve dini önderlerle değil Yunanistan’ın atadıklarına zorlanıyorlar.
Türkiye ve Yunanistan arasında imzalanan 1923 Lozan Barış Antlaşmasıyla Batı Trakya Müslüman Türkleri “azınlık” statüsünü almıştır. Taraf ülkelerin kendi anayasa ve yasalarının üzerinde kabul edilen Lozan Antlaşması’na göre: Batı Trakya Türklerinin can, mal, mülk güvenlikleri ile dini-kültürel haklarının teminat altına alınması; azınlık fertlerinin Yunan yurttaşlarla aynı siyasi ve medeni haklardan yararlanması hükümleri yer almıştır. Yunanistan, tarihi süreç içerisinde Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığın dini inanç ve özgürlük haklarını ihlal etmiş, onları sindirmek için çeşitli siyasi politikalar uygulamıştır. Genel anlamda, azınlığın dini haklarının hiçbir hükmünün kalmadığını söyleyebiliriz.
Comments