Şeriat, İslam hukuk sistemini temel alan bir kavramdır. Arapça kökenli olan "şeriat," kelime anlamıyla "yol" veya "yöntem"i ifade eder.

İslam dininin temel kaynakları olan Kur'an ve hadislerden türetilen hukuki normları içerir. Şeriat, Müslüman topluluklar arasında yasal düzeni belirlemek ve yaşamı düzenlemek amacıyla kullanılır.
Şeriat, Müslüman bireylerin sosyal, ekonomik ve politik ilişkilerini düzenleyen kapsamlı bir sistem sunar. Bu sistem, günlük yaşantıdan ahlaki konulara kadar birçok alanda rehberlik eder. Şeriat, hukuki meselelerin yanı sıra ceza hukuku, aile hukuku, miras hukuku gibi alanları da kapsar.
Şeriat hukukunun temel kaynağı Kur'an'dır. Müslümanlar, Kur'an'ı Allah'ın kelamı olarak kabul eder ve bu metinden çıkarılan hükümlere bağlılık gösterirler. Ayrıca, Hadisler denilen Peygamber Muhammed'in sözleri, davranışları ve onayları da şeriatın belirlenmesinde önemli bir role sahiptir.
Şeriat, farklı Müslüman ülkelerde farklı yorumlarla uygulanabilir. Bazı ülkelerde tam anlamıyla şeriat hukuku hakimken, diğerleri seküler veya karma hukuk sistemlerini benimseyebilir. Şeriatın modern hukuk sistemleriyle nasıl bütünleştirileceği konusu, Müslüman topluluklar arasında çeşitli tartışmalara neden olmuştur.
Öte yandan, şeriatın uygulanmasına yönelik farklı yorumlar ve yasalar, toplumlarda çeşitli etkileşimlere neden olabilir. Şeriat, tarihsel olarak önemli bir rol oynamış ve İslam kültürünün ve hukukunun evrimine etki etmiştir. Ancak, günümüzde şeriatın nasıl yorumlanacağı ve uygulanacağı konusu, çeşitli dünya genelindeki Müslüman topluluklar arasında devam eden bir konudur.
Laiklik ise , devletin ve toplumun dini kurallardan bağımsız olarak yönetilmesi ve düzenlenmesini ifade eden bir ilkedir. Laiklik, din ile devlet işlerinin birbirinden ayrılması ve devletin tarafsız bir pozisyon alması gerektiğini vurgular. Bu ilke, devletin bireyler arasında dini inanç farklılıklarını dikkate alarak adil ve eşit bir şekilde davranmasını hedefler.
Laiklik, genellikle devletin yasalarının dinî doktrinlere dayanmaması ve devletin herhangi bir dini mezhebe veya inanç sistemine öncelik tanımaması anlamına gelir. Laik bir devlet, vatandaşlarına din özgürlüğü tanıyan, tüm dinlere eşit mesafede duran ve devlet kurumlarının dini etkilerden bağımsız olarak işleyişini sağlayan bir sistem üzerine kurulmuştur.
Laiklik ilkesi, hem devletin hem de bireylerin özgürlüklerine saygı gösterilmesini savunur. Bu, bireylerin din ve inançları konusunda özgürce seçim yapabilmesini, aynı zamanda devletin bu konuda müdahaleci olmamasını gerektirir. Laiklik, toplum içinde farklı dinlere ve inançlara sahip olan bireylerin bir arada barış içinde yaşamasını kolaylaştırmayı amaçlar.
Laik bir devlet, dinî kurumlarla devlet işlerinin ayrı olmasını sağlar, dinî liderlerin siyasi gücü elinde bulundurmasını önler ve devlet okullarında dini eğitimi genellikle nötr bir şekilde düzenler. Ancak, laiklik uygulaması farklı ülkelerde farklılık gösterebilir ve bazen bu ülkenin sınırları konusunda tartışmalar ortaya çıkabilir.
Şeriat ve laiklik, devlet yönetimi ve hukuk sistemlerine yönelik farklı ideolojik yaklaşımları temsil ederler. İşte şeriat ve laiklik arasındaki temel farklar:
Temel İlke:
Şeriat: İslam hukuk sistemini temel alan bir ilkedir. Şeriat, İslam'ın kutsal kitabı olan Kur'an ve peygamberin sözleri, davranışları ve onaylarından türetilen hukuki normları içerir.
Laiklik: Devletin ve toplumun dini kurallardan bağımsız olarak yönetilmesini ifade eder. Laik bir devlet, din ile devlet işlerini ayırarak tarafsız bir pozisyon alır.
Şeriat: Din ile devlet sıkı bir şekilde entegre olmuştur. Şeriat, dinî kuralların devletin temel yasalarını belirlediği bir sistemdir.
Laiklik: Din ile devlet arasında sıkı bir ayrım vardır. Devlet, dinî inançlara veya mezheplere öncelik tanımaz ve tarafsız bir pozisyon alır.
Şeriat: Temel hukuki kaynak, İslam'ın kutsal kitabı olan Kur'an ve Hadislerdir. Şeriat, bu kaynaklardan türetilen hükümleri içerir.
Laiklik: Hukuk, dinî kaynaklara değil, genellikle seküler yasalara dayanır. Laik bir Laik bir devlet, dinî doktrinlere dayanmayan, evrensel ve tarafsız yasaları benimser.
Şeriat: Şeriat altında, genellikle belirli bir dinin mezhebine uygun yaşamaya zorlanabilir ve din değiştirme veya dinden çıkma durumunda çeşitli yaptırımlarla karşılaşabilirsiniz.
Laiklik: Laik bir devlette, bireylere din özgürlüğü tanınır. Bireyler, kendi inançlarını seçme veya değiştirme konusunda serbesttir ve devlet bu konuda müdahale etmez.
Şeriat: Şeriat, genellikle bir dinin baskın olduğu toplumlarda uygulanır ve diğer dinlere ve inançlara daha az hoşgörülü olabilir.
Laiklik: Laiklik, farklı dinlere, inançlara ve dünya görüşlerine sahip olan bireylerin eşit haklara sahip olduğunu savunur ve toplumsal çeşitliliği teşvik eder.

Türkiye'de laik ve İslami hareketler arasında geçmişte çeşitli dönemlerde çatışmalar yaşanmıştır. Bu çatışmalar genellikle siyasi, kültürel ve ideolojik farklılıklardan kaynaklanmış, toplumun farklı kesimlerini etkilemiş ve zaman zaman şiddet olaylarına yol açmıştır.
Özellikle 1980'li yılların sonlarına doğru ve 1990'lı yılların başlarında Türkiye'de laik ve İslami gruplar arasında gerilimler artmıştır. Bu dönemde, Türkiye'nin laik yapısını savunan birçok kişi ve kuruluş, ülkede İslamcı ideolojilerin yükselmesinden endişe duymaktaydı. Bu endişeler, özellikle siyasi alanda ve üniversitelerde yaşanan çatışmalara, sokak gösterilerine ve zaman zaman şiddet olaylarına neden oldu.
Bu dönemde en belirgin olaylardan biri, 1997 yılında yaşanan "post-modern darbe" olarak adlandırılan süreçtir. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin müdahalesi sonucunda Refah Partisi hükümeti düşürüldü ve laik düzen güçlendirildi. Bu durum, İslami gruplar ve laik kesim arasında derinleşen bir ayrımı ve karşıtlığı simgeliyordu.
Ayrıca, 2000'li yılların başlarında laik ve İslami gruplar arasında başlayan Ergenekon ve Balyoz davaları gibi yargı süreçleri de ülkedeki gerilimi artırmıştır. Bu davalar, Türkiye'de laik sistem karşıtlarının orduda ve devlet kurumlarında oluşturdukları iddia edilen örgütlenmeleri hedef almış, ancak aynı zamanda adil yargı süreçleri olarak kabul edilmemiştir.
Son yıllarda, Türkiye'de laik ve İslami gruplar arasındaki gerilimler daha çok siyasi arenada yaşanmaktadır. Özellikle seçim dönemlerinde ve siyasi gelişmelerin etkisiyle kutuplaşma ve çatışma yaşanabilmektedir. Ancak, Türkiye'deki toplumsal ve siyasi dinamikler zaman içinde değişmiş ve çeşitli dönemlerde farklılaşmıştır.
Unutulmamalıdır ki, Türkiye'deki laik ve İslami gruplar arasındaki ilişkiler karmaşık ve çok yönlüdür. Bu çatışmaların temelinde siyasi, kültürel ve ideolojik farklılıklar yer almaktadır. Bu tür farklılıkların çözümü, diyalog, anlayış, adil yönetim ve toplumsal uzlaşıyı teşvik eden süreçlere dayanabilir.
Refah Partisi'ne yönelik müdahale, Türkiye siyasi tarihinde önemli bir dönemeçtir. Bu olay, 28 Şubat 1997 tarihinde gerçekleşen ve "post-modern darbe" olarak adlandırılan süreçtir. Refah Partisi, Türkiye'de İslami çizgide bir siyasi parti olarak bilinir ve 1995 seçimlerinde büyük bir başarı elde ederek Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde çoğunluğu kazandı.
Ancak, Refah Partisi'nin iktidara gelmesi, özellikle laik kesimde endişe ve rahatsızlık yaratmıştı. Bu endişeler, siyasi arenada ve toplumda gittikçe artan bir gerilime neden oldu. Laiklik ilkesini savunan kesim, Refah Partisi'nin politikalarını ve siyasi vizyonunu, ülkenin laik geleneğine tehdit olarak görmeye başladı.
28 Şubat süreci, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yüksek rütbeli subayları tarafından başlatıldı. Ordu, bir dizi laiklik karşıtı eylem ve söylemin ardından, Refah Partisi hükümetine karşı bir dizi baskı uyguladı. Süreç, basın, bürokrasi, eğitim kurumları ve diğer toplumsal alanlarda etkili olan bu baskıların bir sonucuydu.
28 Şubat kararları çerçevesinde, Refah Partisi'nin kapatılması ve liderleri hakkında siyasi yasaklar getirilmesi gündeme geldi. Partinin lideri Necmettin Erbakan, Başbakanlık görevinden istifa etmek zorunda bırakıldı ve ardından partinin kapatılması için yargı süreci başlatıldı. Bu süreç, partinin laiklik karşıtı faaliyetlerde bulunduğu ve anayasa ihlalleri gerçekleştirdiği iddiaları üzerine temellendirildi.
28 Şubat süreci, Türkiye'de siyasi ve toplumsal dinamikleri etkileyen önemli bir olaydır. Bu süreç, bir yandan laiklik ilkesini koruma amacını taşırken diğer yandan demokratik süreçlere müdahale olarak değerlendirilmektedir. 28 Şubat'ın ardından Türk siyasetinde önemli değişiklikler yaşanmış, Refah Partisi kapatılmış ancak partinin mirası, farklı siyasi oluşumlar ve partiler aracılığıyla devam etmiştir. Bu dönem, Türkiye'nin siyasi tarihindeki demokrasi, laiklik ve İslam ile ilgili meselelere dair derin ve karmaşık bir tartışma ve değerlendirme konusu olmaya devam etmektedir.
Comments